Çok konuşup, hiçbir şey söylemeyenleri sevmem. Hatta söylediklerini de dinlemem.
Bir Kızılderili atasözünü anımsarım:
“Dur, dinle! Hep konuşursan, hiçbir şey duymazsın.”
X X X
Albert Einstein, şöyle diyor:
“Cahillik ne güzel şey, her şeyi biliyorsun!”
Ülkemiz insanının önemli bölümünün düşünme ve algılama yeteneğinden uzak kalmasının iki önemli nedeni olduğunu düşünüyorum.
Kur’an-ı Kerim’i okuyup anlamaması nedeniyle dini açıdan sömürülmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Nutuk” isimli çok önemli eserini okumamaları yüzünden gerçekçi değerler yapamaması…
X X X
Başarının sırrının, çok istemek ve çalışmak olduğuna inanırım.
Gazeteciliği çok seviyor ve istiyordum.
Önce Necati Deniz, ardından Erol Hancıoğlu’nun sahipliğini yaptığım ŞEHİR isimli yerel gazetede, daha lise öğrencisiyken bile yazma için büyük bir çaba harcadım ve başardım. Ardından, Nihat Özbek’in sahipliğindeki GERÇEK Gazetesi yazı ailesi içine girdim. 1975-2006 yılları arasında, gazetenin kapanışına kadar burada, son olarak Genel Yayın Yönetmenliği ve Yazı İşleri Müdürlüğü olmak üzere her kademede görev yaptım.
Böylece hayallerimi gerçekle buluşturdum.
Yani, istemek çok önemli.
Epiktetos’un sözü şöyledir:
“İyiye yormak, iyilik getirir. Sen istedikten sonra karga da sana uğur getirir.”
X X X
Son olarak, Robin Sharma’nın, “Aile Bilgeliği” isimli kitabını okudum.
Kitapta, o dönem 89 yaşında olan Nadine Stair isimli kişinin şu sözlerine yer verilmiş:
“Baştan yaşama şansım olsaydı, daha çok dinlenirdim. Bir yolculukta olduğumdan daha çocukça davranırdım. Daha çok dağa çıkar, daha çok nehre girer ve daha çok günbatımı izlerdim. Daha çok hakiki ve daha az hayali sorunum olurdu. Ah, evet, iyi anlarım da oldu ve her şeye yeniden başlayabilseydim, daha çok iyi anılarım olmasını sağlardım. Hatta yalnızca birbiri ardına gelen iyi anlardan daha başka bir şey elde etmeye çalışmazdım ve daha çok papatya toplardım.”
Yani yaşam, ertelenmemeli.
Biz, sözü Jorge Luis Borge’nin “Anlar” isimli ölümsüz dizelerine bırakalım, “yaşarken yaşayın” dileğimizle…
“Eğer yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim birçok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu, hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Yeniden ballayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de an’ı yaşayın.
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm, çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85’indeyim ve biliyorum…
ÖLÜYORUM…”