Çağımızda toplumların yerinde sayması bile, o, toplumun sömürgeleşip, geri kalıp yok oluşa doğru gidişinin işaretidir.
Dünya öylesine hızlı değişiyor.
Bilişim sektörü ile donanan teknoloji gelişimi gün geçmiyor ki, insanlığın hizmetine yeni bir buluş sunmasın. Bu hızlı gelişim ve değişimi yakalayamayan, bu değişime yeni değerler yaratarak katılmayan ve sadece bulunan ve verilenle yetinen kolaycı toplumlar, geçmişin özlemi içinde, her gün biraz daha yaşanan dünyadan koparlar.
İnsan aklının şaha kalktığı çağları yaşıyoruz.
Bu olağanüstü ilerlemenin coşkulu günlerinde insan aklına sınırlamalar getirmek insan aklını korku ve yasaklarla cendereye sıkıştırmak toplumu geriye döndürmeye yeter. Toplum başka toplumlar sayesinde az ? buçuk değişiyorsa ve yerinde sayıyorsa, o toplum köleleşmeye doğru gidiyor demektir.
Başka toplumlar hızla değişirken, başka ne olabilir ki?
Değişimi sağlayan akıldır.
Aklını değiştirmeyen hiçbir şeyi değiştiremez.
Beynin ürettiği akılla değil de, dinsel dogmalar, duygular ve emirler ile yöneltilen ? yönetilen toplumların insanları zaten özgür, bağımsız ve yaratıcı olamazlar.
Aklı tutsak olanın hayatı da tutsaktır.
Albert EİNSTEİN şöyle diyor,?Uygun adım yürümek için beyine ihtiyaç yoktur, omurilik yeter?. İnsanı uygun adım yürütmek, emir ve dogmalarla yönetmek insanı kul yapmak için egemenler, insanın aklını kullanmasını istemezler. Onlara göre düşünmek önemli değildir, inanmak önemlidir. Düşünen, aklını kullanan insanı yönetmek zordur.
Çağımız hızla bilim ve teknikle donanmış toplumların üstünlüğünü ilan ediyor.
GERİYE DÖN,
UYGUN ADIM MARŞ.
Ancak zorla, sopayla, silahla, korkuyla, inanç fanatizmiyle uygulanan bu faşist ilkel değişimin insanları, akılla değil, omurilikleri ile hareket ederler ki, onların primatlardan farkı yoktur.
İyi de nereye kadar?
Tarih geçmişi yazar ama yaşatmaz.