Şimdi bir rüzgâr geçti buradan
Koştum ama yetişemedim.
Nerelerde gezmiş tozmuş
Öğrenemedim.
Besbelli denizden çıkıp
Kıyılar boyunca gitmiştir.
Tuz kokusu, katran kokusu, ter kokusu
Yüreğini allak bullak etmiştir.
Sonra başlamış tırmanmaya dağlara doğru
Bulutları koyun gibi gütmüştür,
Okşayıp otları yaylalarda
Büyütmüştür.
Köylere de uğradıysa eğer
Islak, karanlık odalarda beşik sallamıştır
Güneş altında çalışanlara
İmdat eylemiştir.
Sonra başlayıp alçalmaya ovalara doğru,
Haşhaş tarlalarında eflatun, pembe, beyaz,
Kıraçlarda mavi dikenler...
Toz toprak gözlerine gitmiştir.
Kentlere de uğramış ki yanımdan geçti,
Haşhaş çiçeğine benzer kızlar görmüştür.
Bir gülüş, bir tel saç, allık pudra
Alıp gitmiştir.
Şimdi bir rüzgâr geçti buradan
Koştum ama yetişemedim.
Soraydım söylerdi herhalde
Soramadım.
Cahit KÜLEBİ
Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat. Ozan dedenin dediği gibi… Hele ki Silivri olursa bu tam olarak böyledir.
İlk geldiğim yıllarda sık sık başım ağrıyordu. Doktora gittim.
“Buranın rüzgârı bitmez,” dedi. “O yüzden bere kullanmanızı öneririm.”
O günden beridir her yıl kasım başlayınca beremi alırım başıma. Kaç kez bere aldım. Kaç kez yitirdim. Yine yeniden aldım. Nisan ayına dek kullanırım.
Yeni günlerimde hep Kemalettin Tuğcu kitaplarını okuyordum. Bir de Peyami Safa’nın polisiye romanlarını… Evde dizi izleniyordu. Foks’ta Unutma Beni… Sonraları gece gelen ıslık gibi rüzgâr sesleri… Ben okuyordum, yazıyordum. Evde dizi izleniyordu.
Şimdi bir rüzgâr geçti buradan…
Silivri denince aklıma ilk olarak rüzgâr geliyor. Ve sonra martılar… Martılardan sonra sonbaharda yani güz aylarında altın rengine bürünen güzelim çınar ağacının yaprakları…
Bir de denizi… İstanbul’un denizine göre en azından daha temizdir. Az sayıda mavi kalabilmiş deniz… İstanbul’un külrengi denizine inat masmavi kalabilmiş…
Bir de martılar…
Martılar ki sokak çocuklarıdır denizin diyordu Can Baba… İşte o martılar…
Martılar, denizde ve tarlalarda olur burada. Çöplüklerde olur bir de… Hatta her yerde görebilirsiniz. Yüzlerce binlerce kanat kanada uçarlar.
Leylekler mayıs haziranda gelir. İki ay tatil yaparlar Silivri’de. Aynı yazlıkçılar gibi ağustos sonu giderler. Onlar giderken gökyüzü leyleğe keser. Ucu bucağı görünmeyen leylek sürüsü gökyüzünde seyir zevki yüksek görüntü oluşturur. Masmavi gökyüzünde upuzun leylek sürüsü…
Deniz, kayıklarıyla, gece ışıl ışıl gemileriyle görünür. Kışın, yazın, güzün, ilkyazda bambaşkadır. Denizin de bir kişiliği vardır ama… Sonsuz, özgür, uçsuz bucaksızdır. İnsanı her zaman masmavi sularla sarıp sarmalayacak gibidir.
Rüzgâr uğulduyor hala…
Kış geliyor demektir bu.
Ya yağmur yağacak, ya hava büsbütün soğuyacaktır.
Burada her şey rüzgâr demektir. Buranın bir adı da Rüzgâr olmalıydı. Rüzgârlı gökyüzü… Rüzgârlı deniz, rüzgârlı yaşam, rüzgâr masalı, rüzgâr öyküsü… Rüzgârın oğlu, rüzgârın kızı… Rüzgârın çocukları… Rüzgâr insanları… Sonsuz Rüzgâr, Rüzgârlı Vadi, Rüzgârlı Deniz…
Atlılar atlılar kızıl atlılar,
Atları rüzgâr kanatlılar,
Atları rüzgâr kanat,
Atları rüzgar…
Atları…
At…
Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat…