Değerli arkadaşlarım yazdığım hayli uzun olan “yaycı Ziya” adlı paylaşımımı okudunuz. Beğenileriniz yanında; yazıma olumlu yorumlar aldım. Hepinize teşekkür ederim. Ayrıca üç arkadaşımız yazının uzunluğunu gündeme getirdi. Elbet onların önerilerini dikkate alıyorum.
Kaleme aldığım okuyacağınız bu yazı yaşamımda bana katkı yapan yaşanmışlıklardır. Ne yazık kısa yazılarımla meramımı anlatamıyorum. İstedim ki köy enstitüsü mezunu hocalarımızı analım onların yaşanmışlıkları kaybolmasın.
Yıl 1995 köprülerin altından çok sular geçip, Efesli filozof Heraklitos’un 2525 sene önce söylediği; “Ayni suda iki defa yıkanılmaz” Karl Marks’ın söylediği ‘değişmeyen şey değişimdir’ sözler hükmünü sürdürüyordu. Tarım çıraklığı yaparken derelerde yıkandığımız sular sayısızca değişime uğrayıp çeşitli şekiller alıyordu. Bende bunun dışında kalamazdım. Çırak, kalfa, usta aşamalarından geçip ilk gençlik hayalim olan demirci dükkânını 1995 yılında 46 yaşında açmıştım. Mesleğimle ilgili gelişimimi sağlamak için; dikkatimi bu işi yapan meslektaşlarıma çevirmiştim.
Bandırmanın ünlü nalburlarından Hayri Erdemin ( Erdemler) dükkânında Metal’dan inşaat harcı taşıyan el arabası ve gazozcuların, biracıların servis arabalarını gördüm. Hayri Erdem’e “bunlardan yapsam benden alır mısın?” dedim. “Almam Semih’e ayıp olur” dedi Semih bunları “Torsan” adı altında Erdek’ te üreten kişiymiş. Erdemlerin yakınında bunlara benzer malları satan başka bir nalbura gittim sahibi yoktu genç oğlu vardı. Davranışlarını pek gözüm tutmadı. Yeni yetme biriydi. Ona “bu araçlardan yapsam, fiyatını belirlesem senin dükkânın önüne koysam sen sattıktan sonra bana ödeme yaparsın.” ( bu ticari uygulamaya konsinye denir.) Hani kapısına gelen dilenciye para vermek istemeyen kişi dilenciye “ Allah versin Allah versin ”der başından atmak için. Ayni o tavırla o ergen genç “bankaya git kredi al, üretim yap getir malı, bakarız” dedi. Piyasada yeniydim bundan kimseye bahsetmedim.
Aradan ne kadar geçti bilmiyorum Erdek’te emekli Rasim Albayın evinde işini yapıyoruz. Albayımız karacı pilot. Onun deyimiyle komünist olduğumuzu çakmış konservatuvarda okuyan uzun saçlı oğlu için “ oda sizden” diyor. Albayımız kurmay eğitimi almış, fakat onu General yapmamışlar; fena kızıyor üstlerine. Ondan iş yapımına ve insanlar arası ilişkilerde çok şeyler öğrendim. Mesela önce laboratuvarda ARGE çalışması yapıp (Tabi mizansen) çizim ve planlar yapıyoruz, sonra uygulamaya geçiyoruz. Gerektiği anlarda sağ elinin dört parmağını sıkarak başparmağını diklemesine yukarıya kaldırarak işlem iyi gidiyor işaretini veriyordu. Albayımızın Yapmakta olduğumuz işini yoluna koyup, işi Cemal ustamız ve çırağımız Denize bırakarak; Torsan işyeri sahibi Semih ustayı aramaya çıkıyor kısa sürede buluyorum.
Dükkân merkezde; önünde küçük römorklar, bahsettiğim el arabaları içeride torna tezgâhı, elektrik kaynağı, matkap ve çeşitli aletler var. Kapıya yakın bir adam sandalyede oturmuş. Karnını açmış göbek hizasına bir şeyler yapıyor. Dikkatlice baktım Kendi kendine iğne yapıyor; anladım insülin iğnesi. Islık çalar gibi yapıp biraz bekledim. Bilmem bilir misiniz yeşil çam sinemasının emektar figüranlarından Süheyl Eğri boz vardır; fizik yapısı onun bıyıksız haline benziyordu. Selamımı verip kendimi tanıttım. Bu arkadaşımız atölyenin sahibi Rıfat Semih Güner’di.
Semih’e kendimi tanıtıp mesleki fikir alış verişlerinde bulunduk. Ben ondan 6 yaş daha büyük olmama karşın atölye çalıştırmada bana göre 10 yıl kadar kıdemliydi. Kendisinin yaptığı arabaları yapmamın kendisine zarar verip vermeyeceğini sordum “ hiç önemli değil” deyip kimi teknik bilgiler verip, nerelerden malzemede alacağımı söyledi. Semih’le süreç içerisinde arkadaş olup ben Erdek’e gittiğimde, O Bandırmaya geldiğinde, atölyelerimizde görüşüyorduk.
Semih’in biz çırak, kalfa, usta hiyerarşisinde yetişenlere benzemediğini fark etmiştim. Bir gün Erdek’e iş yapmaya gittiğimde 8 mm inşaat demiri lazım olmuştu. Semih’in atölyesine gidip işaret parmağımı ileriye uzatıp “bana bu kadar demir lazım” dedim. Demez olaydım!!! bana hayret ve birazda öfkeyle “ benden çocuk ç....mü istiyorsun bunun çapı boyu yok mu?” dedi.
Bende jeton düşmüştü “ 8 milimetre 40- 50 santim boyunda inşaat demiri istiyorum” dedim. Birazda gönlümü almak için bana ikram ettiği plastik bardaklarda; çaylar içerken; kendisinden mesleki bilgiler edindim. Merak ettiğim konuyu sordum “ustan kim? bu mesleği nerelerde çalışıp öğrendin?” dedim. Onun bizlerden farklı olmasının sebebini öğrenmek istiyordum.
Semih hikayesini şöyle anlattı. Ailesi Edremit Güreli olup babası 1930’da doğmuş. Savaş tepe köy enstitüsünü 1946 yılında bitirip 16 yaşında öğretmenlik yapmaya başlar. İlginçtir öğretmenlik yaptığı köyler. Ülkemizin değişik yerlerinde zeytin üretimi yapan yerlerdir.
Bunların içinde Edremit kızıl keçili köyü, Erdek Yukarı yapıcı köyü ’de vardır. Necat hocamızın görev yerlerinden biri İstanbul Göztepe’dir. Burada 1969,1982 yıllarında öğretmenlik yapıp; birde kırtasiyeci dükkânı açar. İki çocuğu vardır bir kız bir oğlan; kızı üniversite okumuştur. 1955’te doğan oğlu R. Semih liseye kadar okumuştur. Necat hoca oğlu Semih’e bir gün “ oğlum ablana üniversite eğitimi aldırdım sense liseye kadar okudun. Ortada bir dengesizlik var. Bunu halledip eşitlemeliyiz, o nedenle kırtasiyeci dükkânını sana veriyorum; der.
Kırtasiyecilik yapıp zarar edip dükkanını kapatan bir arkadaşımın deyimine göre. “Bu memlekette yapılmaması gereken bir iş varsa oda kitap kırtasiyeciliktir” demişti. Bu anlayış 1980 12 Eylül darbesi sonrası hükmünü daha şiddetli sürdürüp; Necat hocamızın kurduğu Semih’in çalıştırdığı iş yeri 1982 yılında kapanır.
Necat hocamız köy enstitüsünde okurken ana iş mesleği olarak marangozluğu yedek olarak ’ta demirciliği seçmiştir. Yani her iki meslekle ilgili eğitim görmüştür. Semih ise cin gibidir; ikamet ettiği yerlerde demircilik tornacılık yaptığı arkadaşları olup bu mesleklere aşina ve eğimlidir.
Necat hoca oğlu Semih'e “gel oğlum Erdek’e göç edelim; sana orada Tornacı kaynakçı dükkânı açalım” dediğinde? “ben o mesleklerle ilgili eğitim almadım bilmem yapabilir miyim baba” der. Necat hoca “sen meraklı ve yeteneklisin; bende az çok bu işin eğitimini aldım” bu işi beceririz der. Yıl 1982’dir Semih 27.28 yaşlarındadır. Erdek’e dükkânı açarlar. Hesapladım ben o yıllarda Gölcük askeri ceza evindeydim.
Semih şeker hastalığından sebep ensülin iğnesini kendi yaparken onu görmüştüm. İğnenin verdiği rahatlıktan ve benim iyi bir dinleyici olmam nedeniyle rahatlamıştı sanırım. İçine çay doldurduğu plastik bardaklardan kaçıncı çayı içtik bilmiyorum. Semih’e baktıkça yeşil çam sinemasının efsane figüranlarından Cüneyt Arkın abimizden dayaklar yiyen. Süheyl Eğriboz'un bıyıksız suretine benzeyen yüzüne bakarken; “birden beni babanla tanıştır” dedim.
Erdek’e her gidişimde Semih'e uğrardım bu uğramaların birinde Babasına denk geldim Önce elini öpüp tanıştım. Biraz konuşunca “sen çok meraklı birine benziyorsun, başın belaya girdi mi? Dedi. Ben “33 ay hapis yattım siyasetten ”dedim. “İyi iyi!! Bende Selime’yi boylayıp birkaç sefer yatmışlığım var” dedi. Onunla sohbetler edip, karşılığını bilmediğim mesleğimle ilgili kimi bilgiler aldım. İş arasında sonsuz sohbetler olmuyor, ayrıldık, onu ilk ve son görüşümdü. 2007 yılında 77 yaşında ölmüş.
Semih benim gibi çırak, kalfa, usta aşamalarından geçmeyip. Köy enstitüsü mezunu babasının öğretisi ve yardımıyla, kendisinin cin gibi zekasıyla; bölgenin tanınmış ustalarından olmuştur. Semih usta İşini ilerleterek zeytin yağ üretiminde devrim olan İtalyan teknolojisi kon tini sistem krom malzemeden zeytin yağ fabrikaları kurmuş.
Bölgemizin yazlık konutlarının bulunduğu Tanaja veya Tanaça denilen koy ’da Bandırma’da bir bankanın müdürü olan Doğan Beyin yazlık konutunun önüne pergola yapacağız. Pergolanın ayaklarının geldiği yere toprağı kazıp beton dökülecek. Doğan Beye "bir amele tutar bu işi yaptırırsın" diyorum. Bu gibi işler bize yük oluyor mal sahibine havale ediyorduk. İşe başladık hayli yol aldık, çukurların kazılması lazım.
Etrafta amele yok eyvah iş bize mi kaldı derken Doğan Bey kazma kürek çukurları kazmaya başladı. Öyle bir kazma kürek kullanışı var ki müdür değil sanki kırk yıllık amale vuruşları var. Tek başına çimonta’yıda karıp harçları direk diplerine döktü müdürümüz. Ben kendisine “mektep tatillerinde çok amelelik yaptın galiba işe aşinalığın oradan mı geliyor” dedim. Doğan bey “hayır benim babam köy enstitüsü mezunu öğretmendi. Okulda inşaat yapım eğitimi almış, kendi evimizi birlikte yapmıştık. Bu tür işleri ondan öğrendim" dedi.
Bu yazımda anlatmak istediğim köy Enstitüsü çıkışlı Öğretmenlerin bilgisini göstermek. Biz geleneksel çırak, kalfa aşamalarını geçip ancak 7-8 senede pratik olarak mesleği öğrenip usta oluyorduk. Hiçbir teorik bilgimiz olmayıp teknik resim çizmesini ve okumasını bilmiyorduk. Bu yazıyı yazmak için 21 Eylül 2023’te Semih’ten bilgi almak için onu aradım Erdek küçük sanayideki dükkânındaymış.
“hayrola hala çalışıyor musun” dediğimde “aslında bıraktım ama yağ fabrikalarında çıkan arızaları onarmak için bırakmıyorlar ki yaşımda 68 oldu ”dedi. Köy enstitülerinde öğretilen bilgilerin taşıyıcısı Necat hoca ve Doğan müdürün babalarının bilgileri çocuklarına, öğrencilerine belki de torunlarına geçmiş olup hala varlıklarını sürdürüyorlardı.
Necat hocadan Benimde öğrendiğim bir kavram vardı. Meslek yaşamımda ustalarımdan yapılan işin fiyatını belirlemek için öğrendiğim bu kavram “metre tul” idi. Bunun az çok ne olduğunun bilip yapılan işin eni söz konusu olmaksızın; fiyatın belirlenmesi idi. Metre ve Tul sözcüklerinden kafam karışıyordu; bunu kullanmıyordum. Necat Hoca ile Oğlu Semih’in dükkanında karşılaştığımızda bunu sordum. Bu soruma çok sevinip merakımı övdü. Kendisi ayni zamanda Erdek madeni eşya imalat ve tamircileri odası başkanıymış. Bu kavramı anlamayan üyelerine bunu öğretmiş. Bana da örnekleriyle açıklamasını yaptı.
Ondan öğrendiğim bir şey daha vardı. Benim kızım lise, oğlum üniversite mezunudur. Bende onun çocuklarına uyguladığı bu maddi dengesizliği; ortadan kaldırmak için eşimle karar alıp. kızımıza ödeme yapıp, çocuklarımız arasında maddi dengeyi sağladık. Şimdi o kuşakların büyük bölümü aramızdan ayrıldı. Mezarlarında rahat uyusunlar, geldikleri toprağa sessizce karışsınlar, anılarınla yaşasınlar. Son söz! Onları okutan köy enstitüleri ne oldu.? 2. Dünya savaşı sonrası emperyalist paylaşımda; Türkiye ABD ’ile müttefik olması sonrası bu okulların kurucuları 1946 seçimleri sonrası görevden alınıp, önce işlevleri sınırlandırılır. 1954’tede kapatılır. Meraklısı araştırma yapabilir, şimdilerde bilgiye ulaşmak çok kolay. Sözlerimi Uğur Mumcu ve Emin Özdemir’in sözleriyle bitiriyorum. “ Bilgi sahibi olmadan fikir beyan etmeyin” “Boş çuval dik durmaz, kitap okuyun” Saygılarımla.
Sıtkı Değirmencioğlu. 23.09 2023. Edremit evimiz.