Çocukluğum, klarnet, darbuka ve kemanın o şahane müziği ile geçti.
Çingeneler, güzel komşularımızdı.
Hayatın güzel yanı, sevinci ve umudu, çingenelerin çalıp söylediği şarkı ve oyun havaları ile geçti.
X X X
ÇAL BE İSMAİL…
Kemanın büyük ustası, muhteşem bir müzik insanı.
Çingen İsmail.
Her akşamüstü evinin önünde çilingir sofrasını kurar, Allah ne verdiyse, koyar bez sofrasına, şarabı da yanında, geleni geçeni buyur eder sofrasına.
Bir gönül zengini adam.
BU NE SEVGİ AH
BU NE IZDIRAP
ZAVALLI KALBİM
NE KADAR HARAP
NASİBİM OLSUN
BİR YUDUM ŞARAP
DOLDUR İÇELİM
SAKİ ELİNDEN…
Gelip geçenin, saygı ve sevgiyle dinlediği o içten, o acı, en duygusal nağmeler, Çingen İsmail abinin sesinden, sokaktan evlere hüzün taşır.
X X X
Bahar geldi ya…
Öğle sıcağının tatlı sıcağında, çeşme başında ya da kapı önlerinde muhabbete dalar insanlar…
Ne muhabbet, ne muhabbet…
Küçük dünyaların küçük dedikodularında, aşkları, sevgilileri, düşleri paylaşır insancıklar…
X X X
Yaşlı nineler, dedeler, bahar güneşine sarınmak için avlunun bir köşesine oturur, sessiz, dalgın, geçmişin bir yerinde kalakalırlar.
Çerkes İlyas Hocanın ikindi ezanında da tüm canlılar susar, o güzel sesin kutsallığında dalıp giderdi.
Mutluluk ve hüzün.
X X X
Akşam çöktü ya…
O ahşap, tek katlı Çingene evlerinin birinden, klarnet ve darbukanın şahane uyumundan öyle bir oyun havası gelirdi ki…
Kıvrak, diri, insanın duygularını kışkırtan bir oyun havası…
Konu komşu çaktırmadan bu oyun havasına kapılır, giderdi.
Çaktırmadan…
X X X
Ve karanlığın bir yerinden, sanki çok uzaktan, Çingen Recep’in o güzel, yanık, yakıcı sesi geceyi süslerdi.
AKŞAM OLDU
HÜZÜNLENDİM
BEN YİNE
HASRET KALDIM
GÖZLERİNİN RENGİNE
GEL MEHTABIM
GEL SEVGİLİM
GEL YİNE
HASRET KALDIM
GÖZLERİNİN RENGİNE…