Taylan Özgür KÖŞKER (Güne Özel Hikayeler)


İNEK

İNEK


İNEK

Hüzünlü bir müzik girer önce, insanın yüreğini alır. Bir anda siyah beyaz görüntüler, kocaman yazılar, bir inek ve bir adam… 

Çocukluğumda her köye gidişimden kalan o günlerden, çok keskin, olağanüstü bir tezek kokusu. Ya da inek mayısının kokusudur. O kokuyu şimdi yeniden duymak için neler vermezdim. Gözümü kaparım, içime çekerek doya doya koklarım. O günlerimin, köyün saf, doğal, tertemiz kokusudur. Şimdi o kokuyu hiçbir yerde bulamıyorum. Yaşadığım yer, o kokuyu rahatlıkla bulabileceğim bir yer olsa da o zamanki gibi olmuyor. Orhan Veli gibi… Bir yer var, biliyorum, her şeyi söylemek mümkün, epeyce yaklaşmışım, duyuyorum, Anlatamıyorum.

Yine de ben hiçbir zaman anlatamayışımla anlatmaya çalışıyorum. 

Akşam gidilen ve gece dönülen bir yer…

Gece, kısa dönüş yolculuğu güzeldi. Yolda giderken bakıyorum. Herkes evine çekilmiş, sokaklar bomboş, tek tük insanlar… Sakin, huzurla dönüş… Huzursuz olunan kısa bir zaman aralığı var, ama yazmak istemiyorum. Sanırım huzursuz edilmeye iyice alıştım. O yüzden aldırmıyorum, dayanıyorum. 

İnek filmini izledik. İran filmi… İran filmleri, İran kültürü her zaman ilgimi çekmiştir. 

İneğiyle yaşamını geçiren, gece gündüz onunla olan, hayatını onunla kazanan bir adamın öyküsü… Fakat adam kısa bir yolculuğa çıktığında ineği ölüyor. Bir anda ağzından kan gelmiş ve yaşamını yitirmiştir. Köylüler kadın, erkek, yaşlı, genç, çocuk kara kara düşünüyorlar. Bunu ona nasıl söyleyecekler? Gecesi gündüzü, tüm dünyası ineği olan adama bunu nasıl derler? Hele karısı, köyün ortasında bulunan su birikintisinden biraz büyükçe gölün önüne oturup başını ellerinin arasına alıp nasıl da ağıt yakıyor. 

Köylüler koşarak ineği ölen adamın karısının yanına geliyorlar. “Ne oldu?” diye soruyorlar.  Kadın, ineğin öldüğünü söylüyor. 

Film, siyah beyaz 1969 yapımı. Köy, gaz lambasıyla gece aydınlanan bembeyaz, kireç badanalı kerpiç evlerin olduğu bir köy... Son derece ilkel, doğal bir yaşam var. Tek tük birkaç ağaç olan, o dallarda bulunan birkaç kuşun da kuş lastiğiyle yani sapanla avlandığı bir yer…  Tıpkı benim de çocukluğumu geçirdiğim köyüm gibi… O günlerde yaşadığım birçok şeyi anımsadım. Bir de köyde herkesin saygı duyduğu, her şeyi “Ne Yapalım?” diye sordukları Eslam…  Bana Yaşar Kemal’in Yer Demir Gök Bakır romanındaki Taşbaş’ı anımsattı. Köyde halk yoksullaştıkça onu bir ermiş, evliya yerine koyuyor. Eslam da öyle bir karakter.

İneğinin öldüğünü ona söylemeyecekler. Ama nasıl? 

Önce müthiş bir törenle ve sahnelerle ineği toprağa gömüyorlar. Filmin her anı bir tiyatro sahnesi gibi… Her anı bir fotoğraf gibi… 

Köyde bir pencerede sürekli uyuklayan bir adam… 

Köyün delisi…

Yaşlı kadınlar…

Evlilik çağında genç bir kızla delikanlı…

Çocuklar, çocuklar, çocuklar… Tenekeden oyuncakları…

Köye geliyor ineğin sahibi. Herkeste bir haller var. Bunu hemen sezinliyor. Ona ineğinin öldüğünü söylüyorlar. Bunun üzerine adamın dünyası yıkılıyor. Ahıra giriyor, omzu düşmüş bir halde çıkıyor. 

Sonraları ona söylüyorlar doğrusunu, ama nafile… Adam yani Hassan ineğine öyle bağlı ki sonunda o da ineğe dönüşüyor. İnek gibi sesler çıkarmaya başlıyor. Evet, hatta inek gibi samanlıkta ot yemeye başlıyor. Hatta köylüler, aralarında konuşuyorlar,

“Bu Hassan yediklerini nasıl hazmedebiliyor ki?” diyorlar.

                Sonraları film hüzünlü bitiyor…

                Yağmurun yağdığı görüntüler de oldukça etkileyiciydi. Gölgeler… Toprak damlı, kerpiçten evler…

                Filmin konusu hakkında biraz araştırma yaptım. Şöyle yazmışlar,

“Masht Hassan ıssız bir köydeki tek ineğe sahip olan bir adamdır. İneğine sanki çocuğuymuş gibi davranan Hassan, bir gün köyün dışına çıkar ve o gün de ineği ölür. Diğer köylüler Hassan’ın ineğine olan bağlılığını bildikleri için cesedi saklarlar. Hassan geri geldiğinde ise ona ineğinin kaçtığını söylerler. Bu haberle adeta dağılan Hassan, tüm vaktini eskiden ineğinin kaldığı ahırda geçirmeye başlar. Ve yavaş yavaş da kendisinin inek olduğuna inanmaya başlar...”  İnek – Dariush Mehrjui, 1969.

                Bir de Buluriler var… Ara sıra görünen ve kaybolan ve köylülerin korkulu rüyası Buluriler… 

Onları korkutan, üç tane fesli ve ellerinde orağa benzeyen silah gibi bir şey taşıyan ve hep dolaşan üç kişi… Bu üçü sık sık köylülerin düşlerine girmekte. Çok korkuyorlar Bulurilerden. Bir gece ansızın Buluriler giriyor köye, baskın yapıyorlar. Ama köylülerin artık canına tak etmiştir. Toplanıyorlar, korkunun ecele faydası yok, diyorlar. Herkes küreğini, kazmasını, sopasını, baltasını alıyor ve Bulurileri kovalıyorlar. Buluriler kaçıyorlar. Bu kez onlar korkuyor. Korku yer değiştiriyor. Korku, korkaktır, üzerine gidersen kaçar. 

                Keşke gece ve film daha güzel bitseydi. 

                Bir şiirsellik geliyor gece. İçime yerleşiyor. Ben de yazsam diyorum. Erdal Öz’ün Kırmızı Balon filmini izleyince kaleme kağıda sarılıp Pascal’ın hikayesini filmden esinlenerek yazması gibi…

                İzlenecek nice güzel film, yazılacak nice güzel öyküler var, diyorum. Ama hayat kısa, zaman yetmiyor. Zamanın da hikâyesini yazmak gerek. Kime, neye göre zaman… 

  • BIST 100

    10081%1,46
  • DOLAR

    34,76% 0,27
  • EURO

    36,74% -0,07
  • GRAM ALTIN

    2945,96% 0,40
  • Ç. ALTIN

    4830,79% 0,03
  • Pazar 15.6 ° / 10.2 ° false
  • Pazartesi 18.6 ° / 12.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Salı 18.1 ° / 10.1 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı

Balıkesir

08.12.2024

  • İMSAK 06:40
  • GÜNEŞ 08:10
  • ÖĞLE 13:05
  • İKİNDİ 15:30
  • AKŞAM 17:51
  • YATSI 19:15