Zübeyir ÇÖMLEKÇİ


HAYAT SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMALI

HAYAT SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMALI


          İnsanın sosyal bir varlık olması, yalnız fiziksel / bedensel ihtiyaçları ve aktiviteleri için değil aynı zamanda zihinsel ve davranışsal faaliyetleri için de geçerlidir. Bu durum; hem hayatı düzenleyen bazı ilkeler, ölçüler ve normların varlığını hem de tüm insanların bunlarla sorumlu olmasını zorunlu kılar. Toplu halde yaşayan hayvanların bile, yaşamlarını kolaylaştıracak basit ve anlaşılır kurallarının olduğu, artık bilinen bir gerçektir.

          Durum böyleyken; akıllı, iradeli, sınırsız ve doyumsuz istekleri olan insanın; ilkesiz / ölçüsüz ve sorumsuz olması kesinlikle düşünülemez ve kabul edilemezdi. Bunun için konusu ve hedefi insan olan din ve ahlak; belirli ilkeler / ölçüler ve normlar koyarak, hem insanı hayat yolculuğunda yalnız bırakmaz hem de uğrayabileceği yol kazalarından / iletişim hatalarından korumak ister.

          Sosyal hayatta insanı yol kazalarından / iletişim hatalarından koruyacak ilkeler / ölçüler, hayatın insanca sürdürülebilir olmasını sağlamak içindir. Bu nedenle ahlakın iyi - kötü, güzel - çirkin, dinin de sevap - günah, helal - haram dediği konuların tamamı, bireyin zihinsel ve davranışsal faaliyetlerini ilgilendiren konularla doğrudan ilgilidir. Burada temel gaye, hayatı insanca sürdürülebilir hale getirmek olduğundan dinin de ahlakın da ilkeleri altüst ederek toplumsal hayatı yaşanmaz hale getiren sorumlulara karşı yaptırım uyguladığı görülür.

 

             SOSYAL HAYATIN KURALLARI HER ZAMAN YAZILI OLMAZ

          

          Ahlakın yaptırımının toplumsal hayatta kınanma, ayıplanma ve tavır koyma şeklinde ortaya çıktığını açıklamaya gerek olmadığı kanaatindeyim.

          Dinin yaptırımına gelince; Kur’an-ın bu konuda, asla dikkatlerden kaçırılmaması gereken kendine özgü, özel bir üslupla karşımıza çıktığı görülür. Şöyleki; bireyin Allah’a karşı görevlerinde, ilkelere ters davranması durumunda dünyaya ait hiçbir yaptırım önermez. Ancak diğer insanlara ve tüm varlıklara (evrene ve içindekilere) karşı ilkelere / ölçülere uymayanlara sadece ahrette değil, dünyada da bir yaptırım önerdiği çok açık olarak görülür. (Kur’an da olmadığı halde dine sonradan ilave edilen yaptırımların, konumuzla ilgisinin olmadığı unutulmamalıdır.)

          Böylece yaratıcı bize; hem hayatı sürdürülebilir yaşayın, hem de böyle yaşamaya engel olan sorunları dünyada çözün, çözmeden de huzuruma gelmeyin, demiş olmuyor mu? Çünkü Allah’ın bağışlayacağı kimselerin, “durumunu düzelterek (yanlışlarından kurtularak) tövbe edenler olduğu” açık ve net bir şekilde tekrar tekrar bildirilir. (Bakara:2/160 - Maide:5/39)

          Ahlakın kötü ve çirkin gördüğü, dinin de günah ve haram saydığı eylemler göz ardı edildiği takdirde hayat; bazen yola konan barikatlara bazen de bir mayın tarlasına dönebilir. Takdir edersiniz ki hiç kimse, barikatlarla dolu bir yolda rahat ilerleyemez, mayın tarlasını da sağlıklı ve güvenli olarak kullanamaz. Rahat ilerlemek için yoldaki barikatları kaldırmaya, tarlanızı ekip biçmek için de mayınlardan temizlemeye ihtiyacınızın olduğu son derece açıktır.

          İşte; insan - insan, insan - toplum ve insan - çevre ilişkileri de aynen buna benzer. Başkalarını ilgilendiren her yanlış bir davranış, sosyal hayattaki huzur ve ahengi bozar, güven duygusunu yok eder ve iletişimi koparır. Sonunda hayatın insanca sürdürülebilir olması imkânsız hale gelir. Evet, hayatın sürdürülemez hale gelmesi ilk olarak yanlış davranışların sahibinde başlar. Ama kesinlikle orada kalmaz. Davranış sahibinin konumu, statüsü ile etki ve yetki alanına göre kelebek etkisi yaparak dalga dalga yayılır ve tüm toplumu kuşatır. Çünkü kötülük de iyilik gibi bulaşıcıdır.

 

                              İYİLİK DE KÖTÜLÜK DE BULAŞICIDIR 

 

          

          Mesela yalanı düşünelim. Bilerek ve isteyerek söylediğiniz bir yalanı düzeltmediğiniz takdirde ömür boyu ona mahkûm olursunuz. Bir kere söylediğiniz yalanı kesinlikle unutmamalısınız. Bütün hayatınızı bu yalan üzerine inşa etmek durumundasınız. Çünkü unutup da tersini söylediğiniz anda, yalancı olduğunuzu yine kendiniz ispat etmiş olursunuz. Sizce bu hayat sürdürülebilir mi? Böyle yaşayan bir insan, rahat ve huzurlu olabilir mi? Aile ve çevresine rahat ve huzur verebilir mi? Toplum açısından olaya baktığımız da ise, her söylediği birbiriyle çelişen bir insana, kimsenin inanmayacağı ve güvenmeyeceği açıktır. Onun için, “Yalancının evi yanmış, kimse inanmamış” atasözü ne kadar anlamlı değil mi? Çünkü yalancıya inanan ve güvenen de mağdur olacak ve yolda kalacaktır. Yani olaya hangi taraftan bakarsanız bakın, sonu daima acı, hüsran ve felaket olacaktır.

          Sosyal hayatı doğrudan etkileyen diğer bütün yanlış ve zararlı davranışlar da yalandan farksızdır. İftira, dedi kodu, kin ve nefret, hırsızlık, haksızlık, hukuksuzluk, gayri meşru ilişkiler, şiddet, taciz, havayı - suyu - toprağı kirletme, doğanın dengesini bozma… Hangisini ele alırsanız alın. Düşünce ve davranışlarını bunlarla şekillendirerek hayatını buna göre dizayn eden bir insanın kendisi mutlu ve huzurlu olamayacağı gibi çevresini de mutsuz ve huzursuz etmesi kaçınılmazdır. Bunun üstüne bir de doğru yapıyorum diye yanlışta ısrar edilmesi veya yalanla yanlışların kapatılacağına inanılması durumunda, felaket katlanarak büyüyecek ve kısa sürede tüm toplumu büyük bir ateş çemberi kuşatmış olacaktır. Onun için yalan ve yanlışlar üzerine inşa edilen bir hayatın insanca sürdürülmesi imkânsızdır.

          Hayatı, yalan ve yanlışlar üzerine inşa etmek; defolu, sahte ve kalitesiz mal üretmeye benzer. Anlamayanlar / bilmeyenler kısa bir süre için de olsa böyle bir ürüne rağbet gösterebilir. Ama ürünün defolu, sahte ve kalitesiz olduğu anlaşılınca, talep azalır ve sonunda bütün ürün elinizde kalır. “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” atasözü de bu gerçeği anlatmıyor mu?

          Pekiyi % 99’ u Müslüman olduğu söylenen bir toplumda, sıradan insani değerlerin uygulanmasında büyük sorunların olması, uygulayanların da çok üstün bir meziyet sahibiymiş gibi görülmesi / gösterilmesi bir çelişki değil midir? İstesek de istemesek de bu durumun, büyük bir çelişki olduğunu kabul etmek zorundayız. Şüphesiz bu çelişkinin psikolojik, sosyolojik ve ekonomik birçok sebepleri vardır. Ama kanaatimce hepsine de kaynaklık eden en temel sebep; iyi Müslüman olmanın, önce iyi insan olmakla mümkün olacağının göz ardı edilmiş olmasıdır.

          Toplumun genelinin din algısı, kaynağa dayalı bir öğretiye dayanmayıp taklit yoluyla sahiplenildiği için, neye - niçin inandığını bile bilmeyen bir yapı oluşturmaktadır. Büyük bir kesim sadece gördüğünü ve duyduğunu din zannetmekte ve böylece “İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız” prensibi hayata hakim olmaktadır. Bunun için de Kur’an’ın, Allah’a inanan insanı “Mü’min” diye tanımlaması bile neredeyse hiçbir şey ifade etmemektedir.

          Çünkü Mü’min; güvenen ve güven veren demektir. Yani inanan insan, inandığı Allah başa olmak üzere, canlı - cansız bütün varlıklara, eşya ve tabiata hem güvenmek hem de güven vermek zorundadır. O zaman herkesin kendine sorması gerekmez mi? Mü’min olduğunu söyleyen ben, ne kadar güvenilirim? Güvenilmeme engel olan davranışlarım nelerdir? Bunları nasıl düzeltebilirim? Fakat nerede… Doğru düşünme ve doğru davranış geliştirme eğitiminden yoksun olduğumuz için önce kendisini sorgulamak yerine neredeyse herkes, bir başkasını sorgulamanın ve yargılamanın peşinde. Başkalarının peşine düşüp onları sorgulamayı bırakmalı, önce kendimizi sorgulamalıyız. Çünkü başkalarını sorgulayarak kendi yanlışlarımızı asla düzeltemeyiz.

          Öğretiye dayalı din eğitiminde de çok basit gibi görülen ama son derece önemli bir yanlışın hala devam ettiği görülür. O da “İslam’ın Şartı Beştir” diye yapılan anlatımdır. Belki öğrenmede kolaylık olsun diye yapılan böyle bir anlatımın, Müslüman zihnini nasıl perişan ettiği hep görmezden gelinmiştir.

          Zihninizi ve vicdanınızı harekete geçirmek için sormak istiyorum:

          Mesela; Namaz kılmak İslam’ın Şartı da doğru konuşmak / yalan söylememek değil mi?.. Oruç tutmak İslam’ın Şartı da helal kazanmak / haram yememek değil mi?.. Hacca gitmek İslam’ın Şartı da hukuku korumak / yalan şahitliği yapmamak değil mi?.. Zekat vermek İslam’ın Şartı da insanların onurunu korumak / iftira ve dedi kodu yapmamak değil mi?..

          Hâlbuki bu öğretinin, Nebimiz Muhammed Aleyhisselam’a dayandığı bildirilen rivayeti, bütün temel Hadis Kaynaklarında; “İslam, beş temel üzerine bina edilmiştir…” şeklindedir. Bu durumu "İslamın Şartı Beştir" şeklinde algılamak ve anlamak, sadece temelleri olan bir inşaatı bina kabul etmeye benzer. Dünyanın hiçbir yerinde sadece temelleri olan bir inşaata bina dendiğini ve ev diye oturulduğunu gören ve duyan olmamıştır herhalde. Çünkü temelleri atılan bir inşaatın bina haline gelebilmesi için duvarları, çatısı, kapı - penceresi, boya - badanası gibi daha birçok bölümünün de yapılmış olması gerekir. Hatta bütün bölümleri tamamlanmadığı takdirde bir süre sonra atılan temellerin de çürüyüp yıkılacağını, akıl sahibi herkes çok iyi bilmektedir.

          Ülkemizde yıllardır “Dini camiye hapsetmek” diye bir anlayışın ve söylemin olduğunu hep biliriz. Fakat burada anlatılmak istenen şeyin de herkesin kendi anlayışına göre şekillendirdiğini görürüz. Tam da bu noktada, konumuzla ilgili öğretiyi “İslam’ın Şartı Beştir” şeklinde anlatanlara soruyorum: Böyle bir anlatımın doğrudan kendisi, “Dini camiye hapsetmek” olmuyor mu?

          Alman Edebiyatçı Goethe; “Hayatın başı ve sonu anlaşılmazsa, ortada yaşananlar hiç anlaşılmaz” der. Bunun için dinin başı (giriş kapısı) saylan Allah’ın birliğine tanıklık etme inancı (beş temelin ilki), doğru anlaşılmadıktan sonra diğerlerinin doğru anlaşılması zaten beklenemez. “Kelime-i Tevhit” ve “Kelime-i Şahadet” diye sembolize ettiğimiz cümlelerde önce Allah dışındaki şirk unsuru olacak bütün ilahların inkar edilmesi (reddedilmesi), sonra Allah’ın birliğinin deklare edilmesi vardır. Onun için Allah’a şirk (ortak) koşmak deyince, sadece Arapların putlarını anlayarak / anlatarak büyüyüp de Arapların putlarına rahmet okutacak kadar etrafını şirk unsuru ile dolduranların, bu durumu kolayca anlamasını beklemek biraz saflık olacaktır.

 

                      YAPIYOR MUSUN?, YOKSA BOZUYOR MUSUN?

          

          Çünkü Kur’an-ın anlatımıyla o putlar, sadece birer araç olup düştükleri bataklığın sebebinin (müşrik olmalarının sebebinin) amaçları olduğunu, bu amacın da “kendilerini Allaha yaklaştırması” şeklindeki inançları olduğunu Zümer:39/3 ayeti açık açık anlatır. O zaman günümüzde Arapların putlarına rahmet okutacak derecede aracıları olmadan Allaha yaklaşamayacağına inananların, Mekke müşriklerinden ne farkları kalmaktadır? Bu durumda eve yanlış kapıdan girilmiş olmaz mı? Yanlış kapıdan giren birinin doğru evi / odayı bulması mümkün mü? Ya da mutfak malzemesi almak için mutfak yerine banyoya giren bir insanın, aradığını bulması mümkün mü? Gömleğin ilk düğmesini yanlış ilikleyen birinin diğer düğmeleri doğru iliklemesi beklenebilir mi?

          Bütün bunlara ülkemizde eğitim de dahil, doğru düşünme ve doğru davranış geliştirme gibi bir hedefimizin olmadığını da eklediğimizde tüm hayatımızı altüst eden çarpık bir yapının karşımıza çıktığı görülür. Bu ülkede şiddete maruz kalan ilk meslek grubu öğretmenlerdir. Zaman içinde şiddet, diğer meslek gruplarına (özellikle de sağlık alanına) yayıldı. Fakat toplumun ve yöneticilerin büyük bir kesimi konuya duyarsız ve ilgisiz kaldığı, öğretmenlerin de mevcut siyasi yelpazeye uygun gruplara ayrılarak parça parça olmasıyla, sorunun kaynağına inilip çözüm üretilmedi.

          Öğrenciye davranış kazandırmaya çalışan sayısız öğretmen, veliler ve yöneticiler tarafından genelde dışlanırken / suçlanırken çoğu meslektaşı tarafından da bazen seyredildi bazen (bizden değil diye) suçlanması teşvik edildi. Sonunda okullar adeta eğitim - öğretim kurumu olmaktan çıktı. Okulların yasalarda belirtilen amaç ve hedeflerinin göz ardı edilip sadece belli bilgilerin öğretildiği / tekrar edildiği yerler haline dönüştü. Velilerin bir kısmı için çocuklarını sokaktan kurtaran, diğer kesim için de aldığı derecelerle övünmesini sağlayan yarış kulvarları haline geldi. Sonuçta da yaşı kaç olursa olsun, bütün sınavlara ailesiyle giden hatta iş başvurusu ve mülakatına bile ailesiyle giden, kendine güvensiz, çevresini bile tanımayan, bir türlü karşısındakini dinlemeyen, empati yoksunu, emek ve üretimle tecrübeye değer vermeyen, kendinden başka kimseye güvenmeyen, arkadaş bulmakta zorlanan, bulduğu ile geçinemeyen, komşusu ile selamlaşmayan / selamlaşamayan, farklılıklara tahammül edemeyen, insanları görünüşü ve duruşuna göre illa bir kalıba sokmaya çalışan, a-sosyal insanlar çoğaldı.

          Ülkemizde hala cehaletin bedeli tam hesap edilmediği için eğitim pahalı görülmektedir. Hâlbuki eğitim sorununu çözmeden (asgari düzeyde doğru düşünme, doğru davranış geliştirme) hiçbir sosyal sorunu çözmemiz mümkün değildir. Doğru düşünme ve doğru davranış geliştirme kazandırılamadığı için insanlar, durması gerektiği yerde duramadığı gibi başkalarına da bakması gerektiği şekilde bakamaz oldu. İnsan olmanın gereği olan önceliklerin yerini; basit, günlük, çıkara dayalı, içi boş olsa da görüntü veren durumlar aldı. Bunun sonucunda, kendine sorması gereken soruyu başkalarına soranlar, hatta Allah’ın soracağı soruları başkalarına sorma cesaretini kendinde bulanlarla, insanları; toplumu ve insanlığı ilgilendiren yönleriyle değil de kişiye özel yönleriyle değerlendirenlerden / eleştirenlerden geçilmez oldu.

          Şimdi; günlük hayattan çok basit örneklerle biraz fikir jimnastiği yapmanızı istiyor ve bunun için soruyorum:

          - Eşini, çocuklarını ve yakınlarını sevmeyen ya da en yakınlarına sevgisiz davranan bir insan (erkek-kadın fark etmez); sosyal medyadan bulduğu, kendini (iç dünyasını) yansıtmayan süslü mesajları, her Cuma Günü telefonundaki kişilere gönderse ne olur, göndermese ne olur?

          - Anne - babasının kendisine ihtiyacı olduğunda ilgilenmeyen bir evlat; anne - babası öldükten sonra her yıl Mevlit - Hatim okutsa ne olur, okutmasa ne olur?

          - Kim ve ne olursa olsun, herhangi bir canlıya şiddet veya taciz uygulayan erkeğin; başında takke olsa ne olur, şapka olsa veya hiçbir şey olmasa ne olur?

          - Yediği çekirdeğin kabuğunu oturduğu yere atan veya sokakta ağzını şapırdatarak sakız çiğneyen ya da argo ve küfürlü konuşan bir kadının; başı kapalı olsa ne olur, açık olsa ne olur?

          - Kendi plan ve programı ile başarılarını ortaya koyarak var olmak yerine, rakiplerine veya sevmediği insanlara çamur atarak ayakta kalmaya çalışan erkek; sakallı ve bıyıklı olsa ne olur, sakalsız ve bıyıksız olsa ne olur?

          - Piknik yaptığı alanı kirleten ve çöp yığınlarıyla dolduran bir ailede her gün; “Temizlik imandandır” dense ne olur, denmese ne olur?

 

                                             Y  O  R  U  M  S  U  Z

            

          - Ailesinden kalan miras malını kardeşinden, akrabasından kaçırmak için olmadık hilelere başvuran; zengin aileden olsa ne olur, fakir aileden olsa ne olur? 

          - İyi malı gösterip kötü malı veren veya malının ayıbını gizleyen esnaf / tüccar / sanatkâr; işine her gün besmeleyle başlasa ne olur, besmelesiz başlasa ne olur?

          - Yanında çalışan insanların hakkını gözetmeyen işveren; her yıl hacca / umreye gitse ne olur, gitmese ne olur?

          - Mesai saatini gereği gibi verimli değerlendirmeyen (zamanı boşa geçirmek için bahaneler üreten) memur / işçi; mesai saatlerine uysa ne olur, uymasa ne olur?

          - Sanal alemde kendisini gizleyerek yüz yüze yapamadığı rezillikleri yapan; mahallede dürüst görünse ne olur, görünmese ne olur?

          - Trafikte kırmızı ışıkta beklerken, arabasındaki kül tabkasını yola boşaltan insan; dünyanın en pahalı arabasına binse ne olur, en ucuz arabasına binse ne olur?

 

                                            Y  O  R  U  M  S  U  Z

          

          - Mahallede veya trafikte terör estiren ve insanları canından bezdiren maganda; eylemini şu amaçla yapsa ne olur, bu amaçla yapsa ne olur?

          - Sürekli iktidardaki güç dengelerini gözeterek hareket eden, böylece her durumda kazanmayı hedefleyen ikiyüzlü; sizi benimsese ne olur, benimsemese ne olur?

          - “Herkes yapıyor, enayimiyim, ben niye yapmayayım veya başkalarının yaptığının yanında benimkisi devede kulak kalır” diyen, böylece yaptığı hırsızlık, haksızlık ve hukuksuzluğa mazeret üreten hırsız; sizinle aynı siyasi yelpazede olsa ne olur, olmasa ne olur?

          - Devlet ve millet malından söz ederken; "tüyü bitmemiş yetimin hakkı" olduğunu söyleyen ama emaneti, atasından kalan miras gibi kullanan ve gelecek nesillerin hakkını bile tüketecek derecede israf eden; kendini dindar olarak tanımlasa ne olur, laik olarak tanımlasa ne olur?

          - Kendisine şoför ararken ehliyetine bakan ama emanet olan devlet görevini dağıtırken ehliyet ve liyakate önem vermeyen veya bunun için yapılan sınava hile karıştıran; senden olsa ne olur, benden olsa ne olur?

          - “Yıllarca şehirde yaşadığı halde bir türlü şehirli olamamak” diye ifade edebileceğimiz bize özgü bir hayat gerçeğimiz var maalesef. Buna göre şehirde / sitede / apartmanda oturup da köydeki müstakil evindeki gibi yaşayan; diplomalı olsa ne olur, diplomasız olsa ne olur?

          - Yaptığı yanlışın güvenlik kamerasına yakalanmaması için kılı kırk yaran insan; "Allah’ın her şeyi gördüğüne ve bildiğine" inandığını söylese ne olur, söylemese ne olur?

 

                                            Y  O  R  U  M  S  U  Z

          

          Yaratıcı tüm canlılara sürdürülebilir bir hayat sundu. Ama bu durumu devam ettirmek de yok etmek de bizim elimizdedir.

          “İnsanların kendi elleriyle yaptıkları kötülükler yüzünden karada ve denizde bozulma meydana geldi. Böylece yanlıştan dönsünler diye yaptıklarının bir kısmını (Allah) onlara tattırır.” (Rım:30/41)

          “Başınıza gelen herhangi bir felaket, kendi ellerinizle yaptıklarınız yüzündendir. (Allah) çoğunu da affeder.” (Şura:42/30)

          28 / 07 / 2022  -  Zübeyir ÇÖMLEKÇİ

Alp ŞEN
29.07.2022 10:03:09
Sayın Zübeyir Hocam, Çevremizde , Mahallemizde ve Köyümüzde sıklıkla gördüğümüz olumsuz durumları güzel bir şekilde özetlemişsiniz, Kaleminize Sağlık, Öncelikle iyi İnsan, Ahlaklı insan olmayı becerebilirsek Dini vecibelerimizi de tam olmak yerine getirmede Mesafe Katedebiliriz diye düşünüyorum. Eğitim Seviyesinin bir etken olduğunu söylesek de çoğu zaman gördüğümüz üzere Adam en pahalı arabaya biniyor, ama Trafikte sigara kağıdınız buruşturup yola atabiliyor, arabanın küllüğünü kırmızı ışıkta yola boşaltabiliyor, demek ki eğitim tek başına yeter şart değil, Kendi Nefsimize Hak gördüğümüz hususları karşımızdaki ve çevremizdeki insanlar içinde hak olduğunu içselleştiremediğimiz sürece bir çok yanlışın düzelmesi mümkün olamayacaktır. Bu örnekleri Cinayet, Şiddet, Tecavüz, Taciz, kul hakkı yeme, haksız kazanç, Hırsızlık v.s. olarak çoğaltabiliriz. Bu Noktalara önem verilmesi, Toplumsal Tedbirler geliştirilmesi gerektiği kanaatindeyim, En büyük Tedbirinde, Caydırıcı Yaptırımların olduğunu düşünüyorum, Yurt dışında yaşayıp buraya tatile gelen Vatandaşların Yeri gelip Trafik kurallarını nasıl yok sayıp kuralları ihlal ederek araba kullandıklarını zaman zaman çevremizde görmekteyiz, Toplumda yapılan yanlışların önlenmesi ve bir daha tekrarlanmaması adına görev yapanların da görevlerini Hakkı ile yerine getirmesinin büyük katkıyı sağlayacağını öngörmekteyim. Hakkınızı Helal edin, Biraz uzattım. Selametle, Esen kalın.. İnşallah..

Sabiha Seddar
29.07.2022 20:25:48
Abiciğim yüreğine, gönlüne, kalemine sağlık. İyiki varsın İyiki yollarımız kesişti bu hayatta. Rabbim layık kıldığı sıfattan nail kıldığı azalarımızdan geri koymasın mahrum kılmasın,layık kıldığı sıfatı layıkıyla yaşamayı ve yaşatmayı Nasib etsin. Cansın canımsın abiciğim selametle nice güzel yazılarda buluşmak dileğiyle.

Zübeyir ÇÖMLEKÇİ
30.07.2022 11:12:03
Değerli dostum Alparslan bey, ilgine ve katkına teşekkür eder, sağlık ve esenlikler dilerim.

Zübeyir ÇÖMLEKÇİ
30.07.2022 23:15:57
Güzel kardeşim Sebiha, ilgine ve sevgine gönül dolusu şükranlarımı sunarım. Selâm ve muhabbetlerimle, iyi ki varsınız.

cem odabaşıoğlu
4.08.2022 12:18:27
Sayın Zübeyir, kaleminize, emeğinize, bilginize sağlık! Şahsen Ahlakı dinden ayırmam. Tabii, ahlakın ne olduğu da muamma haline getirilmiş durumda ya. Halbuki Kuran ne güzel tanımlar. Yazınız için teşekkürler! İyi ki varsınız!

Zübeyir ÇÖMLEKÇİ
4.08.2022 18:25:30
Sayın Cem bey, ilginiz ve teşvikiniz için teşekkür eder, selâm ve saygılarımı sunarım.

cem odabaşıoğlu
4.08.2022 22:12:04
İlk yorumda, yanlışlıkla ekleyemedim: Yazınızın sonundaki, ' ... ne olur' sıralamanıza hayran kaldım. Çoğaltılmalı mı, levha mı yapılmalı bilemedim; ama herkesin görebileceği yerlerde bulunmalı diye düşünürüm. Kuran'ın uygulamaya geçişinde önemli fonksiyonu olur diye değerlendiriyorum. Tekrar teşekkürler!

Nizamettin Arslan
10.08.2022 11:35:35
Mükemmel bir yazı; insanı ve toplumu çok yakından ilgilendiren kaliteli insan ve huzurlu toplumun ölçütlerini masaya yatıran önemli tespitler ortaya konulmuş ve adeta ayna görevi üstlenmiş bir yazı. Kalbine ve kalemine sağlık değerli kardeşim.

Zübeyir ÇÖMLEKÇİ
11.08.2022 08:38:13
Sayın Nizamettin bey, ilginiz ve teşvikiniz için teşekkür eder, selâm ve saygılarımı sunarım.

  • BIST 100

    8885%0,24
  • DOLAR

    34,30% 0,21
  • EURO

    37,16% -0,48
  • GRAM ALTIN

    3018,13% -0,06
  • Ç. ALTIN

    5010,40% 0,20
  • Cumartesi 20.8 ° / 8.8 ° Güneşli
  • Pazar 17.8 ° / 9.5 ° false
  • Pazartesi 15.3 ° / 3 ° Güneşli

Balıkesir

02.11.2024

  • İMSAK 06:03
  • GÜNEŞ 07:29
  • ÖĞLE 12:53
  • İKİNDİ 15:39
  • AKŞAM 18:06
  • YATSI 19:27