“Gülmek”, en devrimci eylemdir. Hele hele günümüz Türkiye’sinin ortam ve koşullarında.
Bol bol gülün ve rahatlayın!
Şunu da hiçbir zaman unutmayın.
Yaşam, uzun bir gülmenin yarısıdır, belki de tamamı! En çok, acı acı güldüğümüzde anımsarız, yaşamı, belki de hiç yaşamadığımızı!
Gabriel Garcia Marquez, şöyle diyor:
“Gerçek üzüntü ne zaman başlar, biliyor musun? Yaşın kadar yaşamadığını anladığın an!”
X X X
Zeytinliklerimizin tepesindeki “Demokles’in Kılıcı” hiç inmiyor. Zeytinliklerimiz, yine maden araştırmalarına kurban edilme tehlikesi altında.
Efsaneye göre Homeros, bir zeytin ağacının gölgesine oturur. Zeytin ağacı, usulca eğilir ve kulağına fısıldar:
“Herkese aidim ve kimseye ait değilim. Sen gelmeden önce buradaydım, sen gittikten sonra da burada olacağım.
Zeytin, sadece bir ağaç değil, geçmişin belleği, geleceğin mirasıdır.
Ve bazı değerler vardır ki, ne satılır, ne hesap edilir.
Zeytin, altından da değerlidir.
X X X
Mutluluk, çok gizemli bir kavram.
Mutluluğu yakalamak hem kolay hem de zor!
Yunan mitolojisinde, mutluluğa ilişkin şu hikâye anlatılır:
Tanrılar, insanlar mutluluğu arasın ve böylece değerli olsun diye saklamaya karar verirler.
Biri der ki, “Göklerin en uzağına saklayalım.”
Diğeri, “Denizin en dibine…”
Öbürü, “Ormanın en kuytusuna…”
Sonunda biri şöyle der:
“İçlerine saklayalım. Oraya bakmak akıllarına gelmez!”
X X X
Ülkemiz, yıllardan beri din sömürüsünü yaşıyor.
İlahiyatçı, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün, “Allah’la Kandırmak” kitabından çok etkilenmiştim.
Gerçek dini bilgilerden yoksun bir toplumda, insanları Allah’la aldatmak o kadar kolay ki!
İşte, Cervantes’in ünlü “Donkişot” yapıtından bir diyalog:
“Bir dakika bekle! Sana son bir soru daha soracağım. Ormanda savaş naraları atanlar senin adamların mıydı?”
“Elbette. Benim adamlarım çoktur!”
“İyi ama Allah Allah diye bağırıyorlardı.”
“Ne sandın ya! Şeytan şeytan diye mi bağıracaklardı? Bizim işimiz bu: Aldatmak, daima aldatmak!”