DEVAM
Ve bunun getirmiş olduğu büyük yıkımların ve bütünüyle bir çöküşün tamda içerisindeyiz.
Düşünün bu makale kaleme alındığı tarih 1899 Yılı. Binbaşı ekibinden çavuş rütbesindeki bir askeri çağırıp iş veriyor.
Net bir ifadeyle iş anılıyor, tamamlanıyor, tek bir soru sorulmadan o günün şartlarında da bugünün şartlarında da imkansız gibi görülen görev, sadakat ve yüksek bir disiplinle yerine getiriliyor.
İtiraz yok, belirsizlik yok, umutsuzluk yok…
Bu olayın üzerinden bir asırdan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen, bugüne dönüp herhangi bir işi birine verelim. Ve neler duyacağımıza hep birlikte bakalım.
- O da kim?
- Ben tanımıyorum ki bu adamı?
- Beni neden seçtiniz şimdi durup dururken anlamadım.
- Allah seni inandırsın ben yapamam ki.
- Bu bilgiye nereden ulaşayım ben, şimdi bilemedim.
- Kiminle gitsek ki bu göreve, beni seçmeyin ben yetersizim.
- Ben bu görevi yapmasam da yan taraftaki Hasan var ya ona mı versek?
- Ama bu benim görevim değil ki, ben niye yapayım.
- Anladım ama bu işin sizce acelesi var mı?
- Benim elimde çok iş var çok.
- Ben neden yapayım ki bu işi. Her işi de bana veriyorsunuz.
- Bahane duvarlarına bir tuğlada ben mi koysam acaba.
Bizler kafamızda bu soruları sorduğumuz sürece ne ülkemizi ne şirketimizi ne de kendimizi hiçbir yere ulaştıramayız. DEVAMI VAR…