El, kınar.
Davranışı kınarken gözlerle, sözü kınarken sözlerle.
Bebekken, gaz çıkarmak için dakikalarca sırtımızı ovan anamız bile kınar bizi, büyüdük diye gaz çıkarırsak.
Kınamak eğitimin parçasıdır.
Kınana kınana, öğreniyorsun.
Kınaya kınaya, öğretiyorsun.
Seni kınadıklarında üzülürsün, ama çuvaldızı, hep karşısındakine batırırsın. Oysa senin her yerin delik, deşiktir çuvaldız darbelerinden. Hele kadınsan kınanacak ne çok şey vardır değil mi?
Oysa kadın, erkek diye sınıf yok.
Tek bir sınıfa dâhiliz; ‘İnsan’ homo sapiens.
‘Kınadığın başına gelir.’ Derler büyüklerimiz. Bu düz mantıkla, benim yaşadıklarımı, kınamalara bağlamak kimin harcı!
Çocuk aklım nereden bilecek kınamayı? Siz bellettiniz bana. Daha anamın karnında kınandım. Bol giysiler altına sakladılar, oysa mucizeydim ben milyonda bir.
Çocuk aklım, oyuncak gemileri seviyor, elimde hep tahta kılıcım var, diye kınandım. Kızlar bunlarla oynamaz! Al sana bebek; oyna…
Büyüyünce çocuk bakacaksın, evi çekip çevireceksin, evlilik oyununa alış.
Çocuk aklımın almadığını, ergen aklımda almadı. Mesleğinde kadını, erkeği olurmuş.
Erkek işi olsa da okudum, öğrendim, mezun oldum. El kınamasın diye, evlendim. Yine de kurtulamadım ‘El kınamasından’ evliliğim bitince.
El dediğime bakmayın; annen, baban, kardeşin, komşun, sevdiğin arkadaşlar, el mi?
Bir kınayanlar kümesi; birde kınamadığını söyleyip ama aslında kınayanlar kümesi.
Ortasında, kesişen küme ben.
Çevremde asıl ve suret eller…
Çevrem müsaade ederse, kendi hayatıma karışıp gideceğim. Oysa, ‘El kınamaz ayrılığı’ yaşasaydım kimse karışmayacakmış, diyen dostun sesi kulaklarımda. Kocan vefat ederse, el kınamaz ayrılığıymış meğer bilemedim.
Eş seçerken de, iş seçerken düştüğüm yanlışı yapmışım. Bu arada buda ‘bir elden’ duyduğum bir söz, aslında benim düşüncem değil ki!
Ama siz dikkat edin, siz sabredin, ‘El kınamaz ayrılığını’ bekleyin.
El kadar değeriniz yokken elin gözünde…
Aslında yanlış yaşamışız hayatın içinde.
Eskiden; El ne derse idi,
Şimdi; Ben ne dersem ‘0'
Biz ne dersek 'O'…
F.K.