"Birisi öldüğü zaman "Toprağı Bol Olsun" denir ya. Bu söz benim babam için geçerli değildi. Çünkü babam denizde boğularak ölmüştü."
Halikarnas Balıkçısı´nın yıllar önce okuduğum "Aganta Burina Burinata" adlı romanı aşağı yukarı böyle bir cümleyle başlar. Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı), yazdığı çoğu eserde denizi, deniz insanlarını, onların yaşamını anlatmıştır. Hemen hepsi hayatını denizden kazanır.
Sait Faik, "Sinağrit Baba" öyküsünde, oltaya takılan bir balığın gözünden tüm insanlığı çarpıcı, etkileyici, inanılmaz bir gözlemle anlatır. Sait Faik de çoğu öykülerinde denizi anlatır. Balıkçılıkla geçimini sağlayan insanları, yalın bir anlatımla gözümüzün önüne getirir.
Denizi ilk gördüğüm zaman on sekiz yaşındaydım. Ne kadar da geç kalmışım değil mi? İlk gördüğüm o anı hiç unutamıyorum. O anda sevinç çığlıkları atmıştım. O sonsuz mavilik beni o denli heyecanlandırmıştı ki anlatamam. O günden beridir deniz hiçbir zaman aklımdan çıkmaz.
Yaşar Kemal, İstanbul´a geldiği gün önce bir deniz kıyısına oturmuş, sabahtan akşama değin denizi seyretmiş. Hiç kıpırdamadan, bütün gün.
Yine bir usta yazar Necati Tosuner, denizi şöyle anlatır:
"Hele o deniz... Canım, deniz bir başka... Öfkelensin, bir kabarır, bir delirir, sanırsın ki, taşacak. Taşacak da, su örtecek herkesleri, her şeyleri. Akıllansın, durulsun, masmavi bir düzlük olsun, hani, yürü git üstünde. Denizin üstünde yürünür mü? Yürünmez ya, sanırsın ki, yürüsen yürünecek hani..."
Deniz için, "Mavi Vatan" diyenler olmuştur. Bence denize söylenmiş en güzel isimlerden biridir Mavi Vatan.
Bahar geldi, ancak havalar henüz tam olarak ısınmadı. Geçen hafta Gümüşyaka sahiline gittik. Akşamüstü denizi seyrederken iki tane yunus balığı gördük. Denizde yüzen iki kocaman balık peşpeşe, birbirlerine yoldaş olmuş dalıp çıkıyorlardı. Deniz, henüz insanlar gelmediği için pırıl pırıldı. Tertemiz suda balıklar yüzüyordu. En çok bir ay sonra insanlar akın akın gelecekler, her yan kirlenecek, gürültü patırtı artacak. Yunus balıkları da arkalarına bile bakmadan kaçacak.
Deniz deyince ilk aklıma gelen sözcükler,
Martı, yosun, deniz anası, balık, deniz yıldızı, yengeç, deniz atı, balıkçı tekneleri, karabatak, uzaktan geçen bir gemi, deniz öyküleri...
Ve deniz denilince aklıma bir şiir gelir. Şiir, "Ne zaman bir Anadolu Türküsü duysam, şairliğimden utanırım." diyen büyük şair Bedri Rahmi EYUBOĞLU´nundur.
DENİZ TÜRKÜSÜ
Deniz dediğin bir tarladır
Gülü gül, dikeni diken, tohumu tohum
Toprak gibi verimli, toprak gibi cömert
Betine bereketine kurban olduğum
Deniz dediğin bir tarladır
Uçsuz bucaksız bir tarla
Göbeği insanlarla kesilmiş
Çilesi insanlarla
Deniz dediğin bir tarladır
Sözü pek, eli ağır
Dost gibi güldürür insanı
Dost gibi ağlatır.
Deniz dediğin bir tarladır
Anadır, babadır, kardeştir
İnsan eline hasret
İnsan eli değer değmez ürperir
Binbir yerinden çatlar sevincinden
Nesi var, nesi yok çıkarır verir,
İnsan eli değmemiş denizlere bir damla alınteri
Bulutlar dolusu rahmetten mübarektir.
Deniz dediğin bir tarladır
Bulutlar, güneşler dibindedir
Gecelere gündüzler dibindedir
Yıldızlar mevsimler dibindedir
Zifiri karanlık güller açılır dibinde
Bağlar, bahçeler kat kat, katmer katmer, deste deste
Bağlar, bahçeler zifir karanlık güller
İnsan eline hasret beklemekte.
Deniz dediğin bir tarladır
Kapılar açılır içinde kapılar
Bitip tükenmeyen bereket kapıları
Balıklar akıp gider bölük bölük tabur tabur
Alı al moru mor sarısı sarı.
...
Deniz dediğin bir tarladır
Üstünde başı boş rüzgâr
Gönlünce at oynatır
Üstünde bir avuç tuzlu köpük
İçinde milyonlarca yürek
Milyonlarca öpücük
Bir insan eli arar konacak
Bir insan eli muhkem, sıcak
Hey benim
Boydan boya cömert denizlerle çevrili
Güzel memleketim
Bu yaz tenha denizlerinde yıkandım
İnsan eli değmemiş ormanlar gibi vahşi
Dağ başında unutulmuş küçük kundaklar gibi yetim.