Eğitimci yazar Soner Atabek yazdı

Tarih: 12.10.2023 19:34

BARINMA SORUNU

Facebook Twitter Linked-in

İNŞAAT ÇOK EV YOK

Değerli okurlarım,

Türkiye derin bir ev krizi yaşıyor. Ev sahibi olmak orta sınıf vatandaşlar için hayal oldu. Dar gelirlileri söylemiyorum bile.

Ülkemizin çoğu şehrinde orta halli bir çalışan, kiralık ev bulamıyor, bulsalar da o kira fiyatlarına geçinemiyorlar.

Türkiye gibi yıllardır varanı yoğunu inşaata yatıran bir ülkede ev sıkıntısı yaşanması normal değil.

Buraya nasıl geldik?

Bu krizden nasıl kurtuluruz?

Türkiye’de şehirlerde konut krizini yaratan iki önemli konu var: iç göç ve dış göç. Türkiye bu iki göç hareketini planlayıp yönetebildiği ölçüde ev sıkıntısı sorununu çözebilecek. Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte Türkiye son derece planlı bir ekonomik kalkınma modeli uygulayarak, sanayileşme politikasının kentleşme politikasıyla birlikte ele alarak bu sorunu çözmüştü.

İlk olarak o dönem kurulan fabrikalar tek bir bölgeye değil, ülkenin dört bir yanına yayıldı. Aynı zamanda sanayileşmeyi yaparken barınma sorununu da hesaba katarak uyguladı.

Şimdiki gibi, fabrika yapıp “çalışanlar barınma sorununu çözsün” denilerek süreç bir kaosa teslim edilmemiş. Her fabrikanın yanına bir de yaşama alanı inşa edilmiş.

O dönemlerde kurulan SEKA, şeker fabrikaları, TEKEL ya da diğer sanayi kuruluşlarının planlarına bakarsanız göreceksiniz ki her fabrika bir kampüs olarak tasarlanmış hem çalışanların hem de onların ailelerinin sosyal ve kültürel ihtiyaçları karşılanmış. İşte bu planlı kalkınma modeli sayesinde köyden kente göçün bu ilk döneminde sanayileşme beraberinde kentleşme problemi getirmeden gerçekleşmiş.

Bu model ilk olarak Menderes döneminde rafa kaldırıldı. 1960 ‘da Devlet planlama Teşkilatı kuruldu ve bu teşkilat uzun vadede planlar yaparak ülkenin kaosa sürüklenmesini engelledi. 1960 ile 1980 arasında 20 yılda kıymeti pek de bilinmeyen hamleler gerçekleştirdi. 1960 ‘da başlayan bu kalkınma planının ömrü kısa sürdü. 

Demirel dönemlerinin son zamanlarında kaldırıldı. Sanayileşme sadece Marmara ve İstanbul’un çevrelerine hapsedildi. Tarımın gereğinden hızlı bir şekilde ölüme terk edildiği, ucuz istihdama dayalı sanayileşmenin teşvik edildiği bu dönemde, bütün köyler boşaltılmaya başlandı. Özel sektör istediği yere yatırım yapmaya başlayınca, çalışanların temel ihtiyaçları gözetilmeden, ucuz işçi talep eden özel sektör ne de o işçilerin yaşayacağı barınma sorununa kimse el atmadı. 

Devletin bu soruna çözüm bulmayınca köyden gelenler kendi göbeklerini kendileri kesti. Ucuz iş gücüne mecbur bırakılmış, milyonlar bir araya gelerek imece usulüyle buldukları boş araziye başlarını sokacakları bir ‘’dam’’ diktiler ve sonradan bunun adına ‘’gecekondu’’ denildi.

Değerli okurlarım,

Son zamanlarda gerek savaş nedeniyle gerekse farklı Afrika ülkelerinden kaçıp ülkemize gelen milyonlar var. Ülkemizde en az 40 milyona yaklaştığı söylenen sığınmacılar, 85 milyonluk bir ülkeye kısa zamanda bu kadar sığınmacı alırsanız bu hemen hemen ülkenin nüfusunun yarısı kadar demek, haliyle konut krizini de beraberinde getirdi. Bu kadar fazla nüfus demek yönetimsel açıdan da değişimler demektir. Burada dış politikaya girmek istemiyorum ancak bu yönetilmeyecek bir kriz değil, yeter ki geçmişte yaptığımız gibi planlı programlı ilerleyelim. Hatırlayın; 1923- 1929 tarihleri arasında yurtdışından 750 bin vatandaşımız Türkiye’ye mübadeleyle geldi. Sadece mübadeleyle gelenlerin ülke nüfusunun %4 üne tekabül ediyor. Genç cumhuriyet 1939 yılına kadar yurtdışından gelenler için toplam 132 bin göçmen konutu yaptı. 1950 yılında sadece Bulgaristan’dan 150 bin kişi Türkiye’ye geldiğinde toplam 34 bin konut yapıldı.

Türkiye o günlerin şartlarında son derece kapsamlı ve planlı bir şekilde yurt dışı göç hareketini başarıyla yönetmiş bir ülke.

Yaptığımız araştırmalara göre ülkemizde bir de yabancılara konut satışı 4-5’lik bir kısmı kaplıyor. Yabancı konut talebi fiyatları ciddi oranda yukarı çekiyor. Parası olan yatırım için birden çok konut alınca parası olmayan kiralık konut bulamıyor, kiralık olanlarda fahiş bir fiyat çekiyor. Ülkemize gelen paralı yatırımcılar birden fazla konut alıyor, satmıyor, kiralamıyorlar, rant beklentisiyle konutu alıp bekletiyorlar, hisse senedi gibi… ev fiyatlarını yukarı çekiyorlar.

Bunun önüne geçmek için çok acil olarak ulusal kalkınma planını devreye sokup ve ranta önlem alıp dar gelirli ailelere özel konut yapılması gerekmektedir.

Değerli okurlarım,

Hükümet çılgın bir proje yapacaksa, bunun yolu İstanbul’un mezarı olacak "kanal İstanbul projesi" ni hayata geçirmek değil, tam tersine bunun yolu ‘’Merkez Türkiye projesi"ni hayata geçirmek olmalıdır.

Bizim asıl sorunlarımızdan biri de siyasilere ‘’ bir bildiği var’’ havasında sonsuz güven duyulması. Bırakınız yapsınlar, her şeye karşı çıkmayın, onlardan daha iyimi bileceksin havasından kendimizi kurtaramıyoruz.

Kapitalizm merkezinde bile böyle bir inanç yok ama bizde nedense hala var. Oysa ideolojik bir tartışmaya mahal vermeden son 50 yıllık kalkınma serüvenimize bakarak, son 50 yılda şehirlerimizin ve kıyılarımızın akıbetine bakarak yaşadığımız tecrübe bile bize serbest piyasanın devlet eliyle ne tür kötülükler yapabileceğini yeterince göstermiş durumda. Nüfusu 85 milyonu aşmış çok farklı coğrafi ve sosyolojik yapıları içinde barındıran devasa bir ülkeyi plansız programsız idare etmek, kaosa davetiye çıkarmaktan başka bir işe yaramıyor.

Konut sorununu çözmek için önce Rant ekonomisini bitirmek lazım

Bunun yolu da rantı kişilerden alıp kamuya devretmek, birden fazla konut alanlara ek vergi ve evini kiraya vermeyip boş bekletenlere "boş’’ konut vergisi uygulamaktan geçiyor.

İkamet edilen ev ve yazlıklar dışında elinde fazladan konut bulunduranlara fazladan vergi konulduğu zaman, rant üzerinde bir baskı oluşmuş olacak. Konut sayısıyla birlikte artan oranda gelecek bu ek vergi, uygulandığı zaman konut stoklamayı azaltıcı bir rol oynamış olacak.

Yüksek kira geliri beklentisiyle elinde boş konut tutan ev sahipleri ek vergiyle cezalandırılmalı.

Türkiye’nin uğruna varını yoğunu, tarihini, doğasını katlederek ve yasalarla belirlenmiş olmasına rağmen bu yasaları delerek heba ettiği inşaat sektöründen tek bir talebi var: vatandaşlarının temel barınma ihtiyacını karşılamak. 

Plansız kalkınma ve düzensiz iç ve dış göç dalgalarıyla ortaya çıkan bu sorunu piyasa koşullarında çözmemiz gerekiyor. Geldiğimiz yer ortada. Adaletin olmadığı kanunların herkes için eşit uygulanmadığı ortam rantı, yani haksız kazancı doğuruyor. Haksız kazanç da tüm halkı sefalete sürüklemekle kalmıyor, ülkeyi yaşanmaz kılıyor.

Yapmamız gereken, yeniden planlı kalkınmaya dönmek, kurallar toplumu olmayı temel düstur edinmek ve devletin adil bir şekilde ekonomik, üretimde hâkim ve hakem rolünü hatırlatmaktır. Konut sorunu yapay bir sorundur.

İstersek çözeriz.

      Eğitimci -Yazar 

       Soner Atabek 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —