Sinan Aydınol (Geçmişe dair araştırma yazıları)


20. YÜZYILIN BAŞLARINDA BANDIRMA’DA BALIK KÜLTÜRÜ ve BALIKÇILIK (7)

20. YÜZYILIN BAŞLARINDA BANDIRMA’DA BALIK KÜLTÜRÜ ve BALIKÇILIK (7)


Küçük teneke kutulara aralarında herhangi bir boşluk kalmayacak şekilde sıkı sıkı istif etmek ise her zaman incelik gerektiren bir işti. Sardalye konserveci liginde imalathanelerde küçük ellere sahip oldukları için genelde kadın işçiler çalıştırılırdı. 

Bunlar da çoğunlukla balıkçı eşleri ve kızları idi. Eski Bandırmalılar üst üste sıkışarak bir yere doluşan insanları anlatırken “Balık istifi gibi” demezlerdi. İzmarit, kalkan veya iskorpit gibi balıklar istif edilmediği için deyimin doğrusu olan “Sardalye istifi gibi” derlerdi. Bol avlanan sardalye bütün evlerde tuzlanırdı. 

İyi bakılıp, soğukta donmazsa üç dört yıl içinde lezzeti olgunlaşır, yıllandıkça güzelleşirdi. Torik büyüdükçe önce ‘sivri’, sonra ‘altıparmak’ ve en sonunda da ‘peçuta’ olup neredeyse ton balığıyla yarışacak bir heybete bürünürdü. Katavasya zamanı Bandırma körfezinin suları, Karadeniz’den gelen torik ve sivrilerle dolardı. 

Özellikle Kasım ayının soğuk havalarında tutulan bu balıklarla lakerda kurulur, garos yapılırdı. Lodosta avlanan toriğin lezzetinde bir fark olmasa da, güneyden gelen sıcak hava balığın etini daha kıyıya gelmeden yumuşatmaya başladığı için lakerda kuzey rüzgarlarının estiği soğuk havalarda havada kurulurdu.“

… Eskilerin balık takımı yeteri kadar ağdan sonra dört çifte ve beş çifte olmak üzere iki kayık ve daha zengin takımlarda bir de kol kayığı bulunurdu. Reis kol kayığında bulunur ve kol kayığı yoksa beş çifte üzerinden kumanda ederdi. Muhacir balıklardan olduğu için sürü ile gezen palamutların gece vakti çıkardıkları yakamozlarla kendilerini belli ettikleri malumdur. 

Reisin ustalığı ağ yığınlarıyla birbirine çatılı bir halde gezen her iki kayığa birden ağları denize dökmeye başlayacakları zamanı iyi kollayarak “Koyver…” kumandasını vermesinde ve ondan sonra da “Yürüsün beş çifte… çaal… dört çifte…” gibi kumandalarla balığın kaçmasına meydan vermeden çevirip çember içine almasında idi. 

Bu reislerin bazısı yaygaracı olur, bazısı da Mülkü Bey takımına kumanda eden Rum Mine Reis gibi konuşurcasına kumanda veren sakin kişilerden olurdu. Amma büyük çoğunluğu telaşeci kimselerdendi. Hakları da yok değildi hani. Bir gecelik balık çevirmesiyle bir yılın geçineceği elde edilmiş te oluyordu.” (*) Vasfi Şensözen

 “… Balık reislerinin önünde ağ çemberinden kaçmak üzere olan balığı ürkütüp döndürmek için denize atılacak taşlar bulundurulurdu. Bir defasında önündeki taşların hepsini sarf eden bir reisin bir tek taş daha olsa balığın mutlaka döneceğini kestirdiği için o zamanlar pek kıymetli sayılan ve türlü kılıflar ve mahfazalar içinde epeyce bir kütle teşkil eden Piryol marka (George Prior) saatini kordonuyla birlikte fırlattığını ve balığın da dönerek ağ çatısının birleştiğini anlatırlardı . 

Balık çevrildikten sonra ağın altından kaçmaması için çıra veya kaptaki küle dökülmüş gazyağı yakılarak yüze çıkması sağlanır, ağların kaldıramayacağı kadar balığın çok olması halinde de gagavizo denilen sopaya takılı damaklı çengellerle ayrıca toplanırdı. 

Bunun için de “Ambara boci alaavizo hoohop” gibi hareket birliği sağlayan makamlı kumandalarla iş görülürdü ki ta açıklardan şehire kadar gelen bu seslerden filan reisin bu akşam ambara aldığı tahmin edilir, onların hesabına sevinilirdi. Balık çevrildikten sonra yakılan ışıklar bazen pek çok olur ve karanlıkta hep bir hizada görülürdü ki o zamanlar hocalarımız bize el yazısını güzelleştirme usulünü öğretirken noktaların bir hizaya konulması için balık aydınlıklarını örnek olarak gösterirlerdi. 

Bir takıma gece misafir olarak gitmek, mesela reisin yanında bir postekiye oturup o alemi seyretmek günün arzu edilen alemlerinden biri sayılırdı…” (*) Vasfi Şensözen

 “…Bandırma palamut balıkçılığının hoş bir tarafı vardır ki o da, işçilerin kara ortak olması idi. Bu günkü iş hayatında erişilmesi mesut bir gaye gibi tasavvur edilen bu menfaat ortaklığı makul nispetler dahilinde pek güzel ve hiç te yadırganmadan pek tabii bir hak kaidesi olarak kabul ve tatbik oluna gelmekte idi. 

Mal sahibi on pay, reis beş pay, hamlacı başı üç pay ve diğer kürekçiler birer pay gibi tespit edilen hisselerin toplamı üzerinden karın taksimi yapılırdı. Bu paylaşmalar balığın bereketli olduğu yıllarda, kürekçilerin bile kalkınmasına yetebilirdi. 

Bu dağılacak payların teminatı olarak mal sahibi çalışacak olanlara (Polatka) denilen bir miktar avans verir, onlar da bu paraları evlerine geçim parası olarak bırakırlar, artık gecelerini ve gündüzlerini balık takımının hareketine bağlarlardı.

 Takımın reisliğini bizzat mal sahibi yapıyorsa kendisine ona göre bir hisse ayırırdı. Esasen bu pay nispetleri değişmez bir kanun gibi herkesçe bilinen şeylerdi. Takım sahipleri bazen bir yılın kazancıyla ev yaptırabilirler, irat edinebilir, oğlunu ve kızını evlendirebilirlerdi. Bereketli mevsimlerin sonunda seri halinde evlenmeler görür, yılına varmadan doğan çocukların şerbetleri içilirdi…” (*) Vasfi Şensözen

  • BIST 100

    11060,39%0,81
  • DOLAR

    42,07% 0,06
  • EURO

    48,51% 0,10
  • GRAM ALTIN

    5374,95% -0,85
  • Ç. ALTIN

    8921,73% 0,00
  • Salı 21.1 ° / 13.2 ° Güneşli
  • Çarşamba 19.5 ° / 13.3 ° false
  • Perşembe 17.3 ° / 11.5 ° false

Balıkesir

04.11.2025

  • İMSAK 06:09
  • GÜNEŞ 07:33
  • ÖĞLE 12:57
  • İKİNDİ 15:45
  • AKŞAM 18:11
  • YATSI 19:30