
İnce ve hafif piyade kayıkları denizde martı gibi uçar, narin bir kuğu gibi süzülürdü. Başı ve kıçı göğe doğru kıvrılmış olan ince, uzun kancabaşların hafif gövdeleri, kürek çekerek balığı kovalamak için çok uygundu.
Gaga burnu ile coşkun dalgaları aşarken, uzun gövdesi balıklarla dolardı. Usta balıkçılar hazırladıkları büyük ığrıplarla Marmara, Ekinlik (Koutalis), Paşalimanı (Pasalimani), Kapıdağ ve Bandırma açıklarında hem gece hem de gündüz kolyoz avına çıkarlardı.
Yumurtalı ve yağlı kolyozlar nisan ortasından mayıs sonuna kadar gündüz tutulurdu. Ayın aydınlatmadığı karanlık gecelerde hazirandan eylül ortalarına kadar çıralar yakılarak çıkılan kolyoz avı farklıydı.
Tan yeri ağarana kadar süren süren ava 20 kadar tayfayla çıkılırdı. Ağlarla donatılmış kancabaş, av yerine yakın bir yerde beklerken diğer bir kayığın içinde de ateş yakılıp, su aydınlatılır, fenerlerle de bu ışık desteklenirdi.
Kolyozlar ışığın etrafında toplanırken, suyla kavga etmeden, sessizce kürek çekilip, suyla akarcasına, kancabaş kayığa yaklaşılırdı. Balıklar da ışığı takip ederek peşlerinden gelirdi. Uygun bir yere gelince pusudaki 5-7 çifte kürekli kancabaş ığrıpla balık sürüsünü çevirip kıyıya dönerdi.
Iğrıp, iki ucundan karaya çekilerek, kolyozlar toplanır, ağlar çırpılırdı. Bazen bir ağ atıp kaldırmada tonlarca balık yakalanınca, geceleri yağ kandilleri ve çıraların aydınlattığı hafif iyot kokulu sokaklar adeta balıkla dolup taşardı.
Taze tüketilecekse genellikle Rumların plahi dediği pilakisi yapılırdı. Uskumruya göre, tadı biraz yavan olduğu için hemen hemen hepsi fıçılarda tuzlanıyordu. 1917 yılında Bandırma’ya yerleşen Hasan Çavuş yokluk yıllarında üzüm pekmezi ile yaptığı helva ile, balıktan sonra genellikle helva yiyen Bandırmalıları bu zevklerinden mahrum bırakmıyordu. (Devamı var)


 
                 
         
                