
“Karekin Deveciyan; 1904 yılında 37 yaşındayken, Bandırma Düyun-u Umumiye Bölge Müdürlüğü’nde görevliydi. 1905 yılında Selanik’e, 1908 yılında Sivas ve 1909 yılında Beyrut Düyun-u Umumiye bölge müdürlüklerinde çeşitli görevlerde bulunduktan sonra, 1910'da İstanbul Balıkhanesi Merkez Müdürlüğü'ne, 1917'de Balık işleri başmüfettişliğine, 1922'de Balıkçılık Baş Kontrolörlüğüne atandı.” (*) (*) Hürriyet gazetesi, 11 Mart 2006 Çağlayan Çevik, Türk balıkçılığının ilk belgesel kitabı.
Tuzlu bedenleri, güneşte kararmış çocuklar, Demirlitaş’ın (*) Martı Kayalıkları’nda yemyeşil yosunların arasında dolaşan yengeçlerle, iskorpitlerle, horozbinalarla, lapinlerle birlikte akşama kadar yüzerlerdi.
Bu çocuklardan biri kıyıda dolaşırken, sürüler halinde kıyıda dolaşan küçük balıkları izleyen dalgın zargananın tepesine bir anda indirdiği kepçe ile onu suyun dışına alırdı. (*) Tepe Gazinosu’nun altındaki bu yer, dolgunun altında kaldı.
Rumlarla Türkler birçok balık, deniz kabuklusu ve bunlarla yaptıkları yemekler için benzer kelimeler kullanıyordu. Rumların kalkani dedikleri balığa Türkler kalkan diyordu.
Bunun gibi barbuniaya; barbunya, skorpiosa; iskorpit, smarise; izmarit, kalamariye; kalamar, garidese; karides, kefalosa; kefal, lavrakiye; levrek, lufarioya; lüfer, palamidaya; palamut, skombriye; uskumru, koliosa; kolyoz, stavritise; istavrit, haviara; havyar, astakosa; ıstakoz, stridiyeye; istiridye, gufenaya; kofana, lakerdaya yine lakerda, midiye; midye, zarganaya yine zargana deniyordu. Erdek’te Rumların bir balıkçı okulu vardı.