Bir ülkeyi kim yönetirse yönetsin, halkını ilgilendiren her konudan kendini sorumlu hissetmek zorundadır. Çünkü yetki, beraberinde sorumluluğu gerektirir. Kişiye ne kadar yetki verilirse o kadar da sorumluluk yüklenmiş olur ki adalet de yönetici sorumluluğu da bunu gerektirir.
Yöneticiye sınırsız yetkiler verdiği halde sorumluluk yüklemeyen yönetim biçimleri o ülkeler için zulümdür. Açlardan, ölen masumlardan, yok yere zindanda çürüyen gazetecilerden, ülkenin itibarının yerlerde sürünmesinden, yönetim beceriksizliği yüzünden batan iş adamlarından, bozulan beden ve ruh sağlığından, çalınan yaşam tarzından, kısacası halkı ilgilendiren her türlü sorundan ülkeyi yönetenler sorumludur.
Dini hassasiyet sahibi olduklarını iddia eden Bademlere, İslam Tarihinden bir örnek verelim;
?Hz. Ömer, değişik kıyafetle gece şehri dolaşırken bir evden çocuk ağlaması duyar. İçeri girip kadına ?Bu çocukları niçin ağlatıyorsun´ diye sorar.
Kadın, ?Ben ağlatmıyorum, aç oldukları için ağlıyorlar. Bu çocuklar iki gündür aç, oğlum şehit oldu çocukları bana kaldı, der!
Hz. Ömer; ?Niçin arayıp da derdini Halife Ömer´e anlatmıyorsun?´
Kadın; ?Niçin arayayım ki? Allah onu kahretsin! O bizi arayıp bulmazsa, bilemezse niçin bunları vaktiyle düşünmedi de devlet reisliğini kabul etti??
Cumhurbaşkanı Erdoğan tüm yetkileri kendinde toplamadı mı?
Eee o zaman halkı ilgilendiren her konuda sorumluluk da onundur.
Kars Digor´un dağ köyündeki çobandan taa MAN adasında dönen dolaplara kadar! Dikili´nin Demirtaş köyünden taa Amerika´daki Zarrab davasına kadar?
Kılıçdaroğlu, Erdoğan´ın yakın çevresi ile ilgili bazı belgeler açıkladı.
Bu belgelerin tümü gerçektir. Tıpkı 17/25 tapelerinin gerçek olduğu gibi!
Swift denen uluslararası para transferi belgesini sahtesi olmaz, olamaz. Aksi takdirde dünya üzerindeki tüm para transferleri durur ki bu da çöküş demektir.
Banka dekontlarının doğruluğunu anlamak için ise bir telefon yeter?
Demokratik Hukuk Devleti olsak sistem şöyle işlerdi;
-Ülke Meclisi derhal toplanır ve tam yetkili bir ?Soruşturma Komisyonu? kurardı.
-Cumhuriyet Başsavcısı, belge sahibi Kılıçdaroğlu´nu davet edip belgeleri alır ve iddia sahibini sorgulardı. (Kılıçdaroğlu bu konuda, dokunulmazlık zırhını kullanmak istemeyecek ve davete anında icabet edecektir)
-Hiçbirinin dokunulmazlığı olmayan Erdoğan´ın çocukları-damadı-eniştesi-eski özel kalem müdürü-MAN adasındaki çakma şirketin eski ve yeni sahibini derhal sorguya alırdı. Ne iş yaptılar, ne kadar vergi verdiler ki böyle büyük tutarda paralar kazanıldı, diye sorardı.
-Maliye Bakanı, Mali suçlar ve Kara Para takibi yapan kuruluşunu harekete geçirir hem ülke içinde hem de ülke dışındaki yerlerde inceleme başlatır ve bulguları Savcı ile paylaşırdı!
-Gerçek belge ve delillerle suçlanan kişilerde haysiyetin kırıntısı kaldıysa, soruşturanın selameti açısından istifa ederlerdi!
Peki bizde ne oldu? Anadolu´da bir söz vardır; ?Deveye biraz cilve yap demişler, kıçıyla tüm köyü devirmiş? diye!
-Reza Zarrab; ?Ben bu suçu işledim. Türk Yetkililerine rüşvet verdim, saatçi zafere 45-50 milyon avro, eskort egemene de milyonlarca avro verdim? dedi.
-Halkbank Gen. Md. Mv´nin Avukatı; ?Halkbank kara para akladı. Tüm suç Reza Zarrab ve Genel Md. Süleyman Aslan´ındır. Evinde yakalanan para İmam Hatip için değildi. Genel Müdür sürekli rüşvet alıyordu? dedi.
-17/25 tapelerinin doğru ve gerçek olduğu kanıtlandı.
AKP sözcüleri cilve yapar gibi; ?Belgeler sahte, FETÖ´nun işi, ABD tuzağı vs.?
demeye başladılar!
Kılıçdaroğlu daha ne yapacak ki? Beş yıldızlı otelin peçetesine mi bu belgeleri yazdıracaktı? O zaman inanacak mıydınız?
Devlet yönetmeyi oyun mu sandınız siz?
Hem de bir Cihan Devleti olan Türkiye Cumhuriyetini?
Sağlık ve başarı dileklerimle 30 Kasım 2017
Rifat Serdaroğlu
