Bir insanın bir insana duyduğu sevgi...
Bir insan...
Kaya gibi bir yürek Maraş'tan Elbistan'dan mı gelmiş?
Yüreğimin kökünde yer edinmiş...
İstanbul'da bir Kaya...
Derviş Bey'in ağıdı var onda, İnce Memed'in gülüşü...
Yusufçuk Yusuf'un saflığı...
Su olsan kimse içmez,
Ölür de susundan,
Yol olsan kimse geçmez,
Sarp kayalara uğratır da yolunu...
Bir yazar vardır. Gülümsemesiyle, dünyaları verir sana. Başından türlü belalar geçer. Onca sıkıntıya göğüs gerer. Toprak olur dayanır. Tek gözüyle ışığın şırlayışını duyar. Pırıl pırıl namuslu bir hayat yaşar. Sevgiye dönüştürür tüm yaşamını. Büyüler dünyayı sözcükleriyle... Sözün sultanı, sazın sultanı olur. Sözcükleri bir oya gibi işler. On bin sayfa yazar. Çağdaş edebiyatın devi olur.
Sen alırsın eline İnce Memed romanını, çok güzel, anlatılmaz bir güzellikte bir türkü gibi okursun. Sonra Ölmez Otu'nu, Memidiğin içindeki öfkenin dayanılmaz bir hal alması... Memidik söğüt yaprağını ...
Ortadirek'i okursun... Yer Demir Gök Bakır'ı...
Sonra Yılanı Öldürseler, Ağrıdağı Efsanesi, Binboğalar Efsanesi...
Üç Anadolu Efsanesi... Karacaoğlan, Köroğlu'nun Meydana Çıkışı, Ala Geyik...
Yıllar öncesinden bir kadim dost gelir aklına, elinde sana yeni aldığı yeni Yaşar Kemal kitabı. Bir Ada Hikayesi, Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana...
Sonra yukarıya çevirirsin gözü, Deniz gibidir gökyüzü...
Bu kültür çölünde edebiyat konuşacak insan bulamazken bir Kaya çıkar karşına. Sarp kayalıklara doğru esen rüzgar gibi. Kaya, bir halk ozanının yurdundan gelir. Üstü başı çiçek, üstü başı aydınlık, gülümseyiş içinde...
Hey erenler Bir Kamile danıştım
Er olana edep erkan hoşumuş
Kalırsa dünyada insanlık kalır
Kuru hayal fani dünya boşumuş
Dünyada delinin teki Mahzuni
Yaktı seni içindeki Mahzuni
Bu dağlarda bunca yükü Mahzuni
Yıllar yılı taşımış da taşımış...
Belki kuşlar çok derin, eski bir içgüdüyle buraya, o zaman kesilmiş olacak olan şu ulu çınarın üstüne, göğüne uğrayacaklar, bir an duraklayıp bir şeyler arayacak, bir şeyleri anımsamaya çalışacak, beton yığını evlerin üstünde küme küme dolaşacak, konacak bir yer bulamayıp bir uzak keder gibi başlarını alıp çekip gidecekler.
Dünyanın ucunda bir gül açılmış
Efil efil esen yele merhaba
Karanlığın sonu bir ulu şafak
Sarp kayadan esen yele merhaba...
Kaya, bunca yılın ışıltısını taşır yüreğinde, Yaşar Kemal'imizin sözcükleri buluşturur yüreğimizi.
Şimdi Bursa'da eski zamanların gülüşüyle, pırıl pırıl güzelliklerin büyüsüyle yeni bir yaşama başlamış. Yurt edinmiş orayı, bir yanı yarpuzlu, ak pınarlı çağşaklı...
Gökyüzünde birkaç yıldız olur gecede, ay bir başka olur. Gemlik'e doğru denizi göreceksin, sakın şaşırma demiş ya Orhan Veli. Önce onun gibi İstanbul'u dinledin, gözlerin kapalı, şimdi Bursa'da.
Sedirde al yeşil, dal dal Bursa ipeklisi,
Duvarda mavi bir bahçe gibi Kütahyalı çiniler,
Gümüş ibriklerde şarap,
Bakır lengerlerde kızarmış kuzular nar idi, demiş ya Nazım.
Şiirlerin, romanların, türkülerin güzelliğinde bir dostluk masalıdır bizimki. Arada duyulur türküler, inceden, ta uzaklardan, gecede köylerden, tarlalardan akıp gelen güzellikte.
Duvarın dibinde resmim aldılar,
Ak kağıt üstünde tanıyın beni...
Bu göl İznik gölüdür.
Durgundur.
Karanlıktır.
Derindir.
Bir kuyu suyu gibi
içindedir dağların...
Bizim burada göller, bir başka olmuştur artık. Duvarlar, nemden ıslanır. İstanbul, binlerce köyün toplamıdır. İnsanlar durmadan hep yürür, koşar, çalışır, acıkır, doyar, kederlenirler. Vapurlar, trenler, mavi otobüsler gelir, insanları alır, giderler. Sonra gerisin geri dönerler.
Sarp kayalıklar, rüzgarlar, kuşlar, masallar, öyküler, şiirler, türküler, romanlar, birazcık da keder, biraz da gülümseyişler yolluyorum sana. Yaşar Kemal gibi kocaman, dev yürekli, ışıklı sözcükler yolluyorum sana... Nazım'dan, Orhan Veli'den, Mahzuni'den, Halk türkülerinden bir demet sundum sana. Biraz kendimden, biraz İstanbul'dan, Deniz'lerden, Martılardan taptaze, yepyeni, alışılmış umutlar gönderiyorum sana...