Fettulah Gülen, 1965´te Kürtçülük soruşturması geçirmiştir.
Bitlis´in Ahlat ilçesinden Erzurum´a yerleşen bir sülaleden olan Kürt Fettulah Gülen, yine Bitlis´in Hizan ilçesinden hemşehrisi Kürt Said-i Nursi´nin yolundan gitmiştir. Fakat taktiksel olarak "Türk" kılığına bürünmüştür.
Fetö´nün kökünü Nurculuk, onun kökünü de Şeyh Sait´in temsil ettiği yine Kürtçü ve Kürdistancı Nakşibendiliğin Halidiye kolu oluşturmaktadır.
Nakşibendiliğin Türkiye´deki ana kolu Halidiye olup onun altında bulunan en büyük alt kol da Gümüşhanevi koludur.
Türkiye´de siyasette etkin, zaman zaman bir yerde yoğunlaşsalarda değişik siyasi partilerde örgütlü onlarcası çok güçlü yüzlerce siyasi figür, Nakşi tezgâhlarından geçmiştir.
Gümüşhanevi kolu Kafkasya göçmeni Çerkezlerin, Halidiye kolu ise Irak ve Türkiye Kürtlerinin kontrolünde kurulmuş olup bugün de aynı durumdadır.
Gümüşhanevi dergahı Kafkasya göçmeni Çerkez Şeyh Ahmet Ziyaüddin tarafından 1859´da İstanbul´da; Halidiye dergahı ise Kürt Halidi Bağdadi tarafından 1809´da Süleymaniye´de kurulmuştur.
Osmanlı bürokrasisinde çok etkin olan Çerkezler ve Kürtler aracılığıyla Osmanlı´nın "resmi tarikatı" Nakşibendilik olmuştur.
Kurtuluş Savaşı sırasında ve Cumhuriyet sonrasında çıkarılan isyanların TAMAMI ise Batı Anadolu´da Yunanistan´a bağlı özerk Çerkezistan kurmayı hedefleyen Çerkezci ve Güneydoğu Anadolu´da Kürdistan kurmayı hedefleyen Kürtçü isyanlar olup Halidiye ve Gümüşhanevi tekkeleri etkisinde yani Nakşibendidir.
Adıyaman Menzil, İstanbul İskenderpaşa, Fatih Çarşamba İsmailağa, Süleymancılar, Kadiriler vs... gibi günümüzde "sünni" torba kavramıyla tanımlanan onlarca tarikat ve cemaatin ezici çoğunluğunun kökü Nakşibendiliktir ve Şafii İslam yorumu çerçevesindedir.
Türkiye´de "sünni torba kavramı" içindeki tarikatlardan yalnızca ikisi; millici Haydar Baş grubu ile "kedici" Adnan Hocacılar Türk iken Alevi "tarikatlar" içinde ise doğru düzgün çizgide olanlar olduğu gibi "Alevilik Türklük değil ayrı bir IRKTIR." ve "Alevilik, İslam´ın bir kolu değil ayrı bir DİNdir." propagandası yapanlar da mevcuttur.
Türkler Hanefi ya da Alevidir. İslam´ın en yobaz yorumu olan Şafiilik ise Türk mezheplerine son derece uzaktır. Fakat "Sünnilik" torba kavramının içine Hanefilik ve Şafiilik atılmakta, mezhepler aracılığıyla birbirine kırdırılan Türkler olmaktadır.
1850´lerden sonra bir kısmı göç ederek bir kısmı sürgünle Anadolu´ya gelen Kafkas kökenli Çerkezlerin ve 15. yüzyılda Yavuz´un Anadolu´ya yerleştirip Kanuni´nin yurtlandırdığı Zagros kökenli Kürtlerin Türk sosyal bünyesine etkileri göz önünde tutularak güncel bir konu olan Suriyelilere vatandaşlık meselesine yaklaşılmalıdır.
Din ALGISI ulusal kültürle harmanlanarak oluşmaktadır. Bir milletin ve devletin varlığını korumasının ön şartı en başta demografik yapısını korumaktan geçer. Buna "ırkçılık" yaftası yapıştıran hümanistler en hafif tabirle tarih bilmeyen gafil ya da dalillerdir. Enternasyonel sosyalizm ya da Kürtçülük adına "ırk ithalatını" savunanlar ise düpedüz vatan ve millet hainleridir.
Türk düşmanı tarikat ve cemaatler etnikçiliğin karanlık inleridir. Nüfusları yetmediğinden sözde din kılıfında Türkleri mankurtlaştıran bu etnikçilerin ve bunların ağına takılmış bazı saf Türklerin bunları tepeleyen Atatürk´e düşmanlık ederek sözde din sancağıyla saldırmaları boşuna değildir.
Çare, din ve vicdan özgürlüğünü güvenceye alarak Allah ile kul arasına giren şeyhleri tahtından indiren laik devlet düzeni ve birbirine saygılı insanlardan oluşan toplum yapısıdır.
Laiklik, Türklüğün de en büyük sigortalarından biridir.
(https://www.facebook.com/groups/1714325108820713/ bağlantısındaki Üye Ekle kısmından listenizdeki arkadaşlarınızı Atasen Kemalizm Akademisi grubuna ekleyiniz.)
Ne sağdan ne de soldan, Atatürk´ün çizdiği yoldan..!
H. Cem KANIBİR
Atasen Genel Başkanı-Türkolog
www.atasen.org.tr
