Poyrazın o koca meşelerle ıslıklı muhabbetini, doğanın her doğum sancısının çiçeklenmesini, meyvelerin çatırtısını, kelebeğin bir günlük yaşam telaşının sevincini, koca kayanın bir ucundan damlayan buz gibi can suyunun serçeye verdiği şakımanın mutluluğunu yüreğinde gizleyen biri.
Çok uzun yıllardır, bir zamanlar ruhunu kirleten mülkiyet hırsından ve açgözlülük ateşinin yakıcılığından kurtuldu o. Kin ve öfkeyi besleyen ölümcül duyguları yüreğinden söküp atan, sevginin beslediği bir yüreğin sıcaklığına sığınmış biri.
Çaresiz bir karamsarlıkla kötülüklerin, insanını mutsuz kılan şeylerin üstüne yalın kalem saldıran bir Don Kişot o, yalnız biri.
Sadece kendi hayatına konuk olabilmiş biri.
Hiçbir inanışın, hiçbir ideolojinin, hiçbir partinin tutkulu, itaatkar bir savunucusu olmayan anarşist ruhlu, özgürlük aşığı biri.
İç dünyasının ağır doygunluğunda, yalnız başına yürüyen ve durmadan yazma eyleminin içine sığınan biri.
Kaderin bilinmezliğinin ona yüklediği iyilik görevinin dayanılmaz sorumluluğunda, peygamber sabrı ile görevini yerine getirmeye çalışan suskun biri.
O, ışığın yüce olduğunu bilir.
İlk tapılandır o.
Su da insandan yücedir.
O ilk var edendir.
Toprak onu besleyen ve doğurandır.
Bu kutsallar önünde saygıyla eğilen biri.
O, ışığın peşinde koşturmuştur hep.
Güneşin suya, suyun toprağa, toprağın kana dönüştüğünü bilir o. O, acının, yoksulluğun, baş eğilmişliğin insan onurunu alçalttığını bilir.
O aydın biridir.
Işıktır o.