Taylan Özgür KÖŞKER (Güne Özel Hikayeler)


BENİM DELİLERİM

BENİM DELİLERİM


Aziz Nesin´in yaşamına giren tüm delileri anlattığı bir kitabı vardır. Adı, Benim Delilerim. Hiç kimsenin aklına gelmeyecek birşeydir delileri yazmak. Fakat yazar bu kitabında yaşayıp bizzat tanık olduğu bütün delileri öyle güzel, öyle çarpıcı anlatır ki sizin de yaşamınıza girmiş tüm delileri düşünüp de yazasınız gelir. Benim yaptığım gibi. Önce bu kitaptan beni etkileyen birkaç deliyi ve sonra da kendi yaşamımdan da tanıklıklarımı yazmak istiyorum. Her insanın içinde de biraz deli olma potansiyelinin olduğunu da buraya ekleyerek...

            Aziz Nesin´in yaşamında karşılaştığı insanlardan biridir genç, delikanlı bir çocuk. Sanırım yayınevi kurduğu günlerden birinde karşılaşmıştır onunla. Çocuk, ona hitap ederken hep "Azzabi!" diye seslenir. Bir gün birlikte birşeyler atıştırırken yine her zamanki gibi ona seslenerek,

"Azzabi!" der. Aziz Nesin de, ona bakıyor ve dinliyordur. Henüz onun bu düşüncelerinin ayırdında değildir.

"Efendim!"

"Büfelerin önündeki dergiler yok mu? diye sorar.

"Evet, var ne olmuş."

"O dergilerin kapaklarındaki kazaklar neden renkli sence?"

"Bilmem." der Aziz Nesin. Neden renkli sence?"

"O dergilerin kapağındaki renkli kazaklarla bana birşeyler anlatmak, ima etmek istiyorlar."

            Aziz Nesin, bu ilginç yorumdan sonra durumu anlamaya başlamıştır. Daha sonra araya biraz zaman girer. Sokakta bir yerde karşılaşırlar. Yavaş yavaş kendini kaybetmeye başlayan çocuk ondan biraz para ister. O da verir. Aradan epey bir zaman daha geçer. Bir yerde yine karşılaşırlar. Bu kez Aziz Nesin´in işi başından aşkındır. Biraz da günlük yaşamdaki sıkıntılardan bunalmış durumdadır. Yine birbirlerini tanırlar. Yeniden ondan para isteyince bu kez Aziz Nesin ona kızar ve söylenir. Para da vermez. Ama iyice kendini kaybetmiş, üstü başı perişan halde biri olmuştur artık. Ve sonra onun bu halini düşünerek çok üzülecektir.

            Yine bir hayranı onu durmadan aramaktadır. Ve her aradığında da hep aynı cümleleri söylemektedir "Hayatım bir problemler potpurisine dönüştü."

            Yaşamında birçok sorunlar yaşadığını anlatırken "Problemler Potpurisi" diye benzetme yapmıştır. Yazar, kitabında dipnot olarak Potpurinin anlamını da belirtmiştir. Potpuri, birçok kısa müzikten oluşan bir derleme anlamına gelmektedir.

            Buna benzer birçok insanı anlatmaktadır kitabında.

            Şimdi bir gazete haberinden söz edelim.

            1960´lı yıllar! Elazığ Akıl hastanesinden  bir personelin ihmali sonucu bütün deliler kaçar, Elazığ´ın cadde ve sokaklarına dağılırlar. Toplam 423 deli kaçmıştır. Mülki makamlar panikler, Başhekime koşup "Doktor bey ne yapalım?" diye sorarlar.

            O zamanın ünlü doktoru Mutemet Bey hastanenin başhekimidir. Mutemet Bey : "Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin." der.

Doktor önde birkaç personeli arkasında Kara trencilik oynayarak bütün Elazığ´ı "çuf çuf" sesleriyle dolaşırlar. Başhekimin tahmini tutmuştur. Bütün deliler bu kuyruğa girer, vagon olurlar. Lokomotif, yani başhekim Mutemet bey yönünü hastane´ye çevirince tüm kaçan deliler geri dönmüş olurlar.

            Sorun çözülmüştür. Mülki makamlar ve doktorlar, trencilik oynayıp hastaneye döndükleri için de deliler hallerinden çok memnundur.

Ancak esas sorun akşam yoklama yapıldığı zaman ortaya çıkar; Hastaneye trencilik oynayarak gelenlerin sayısı 612´dir.

            Şimdi de kendi yaşamımdan birkaç örnek vermek istiyorum.

            Ankara Aydınlıkevler´de oturduğumuz yıllar... Oranın ünlü caddelerinden biri vardır. Çevreli Caddesi... O caddede bir gün yürürken eskiden beri mahalleden tanıdık bir yüze rastlamıştım. Evet, tanıdık bir yüzdü ve dileniyordu. Neden böyle yapıyor? Ne diye dilenme gereği duyuyor? diye düşünüyordum. Biraz da önceki gördüğüm hallerinden daha fıkara bir hale bürünmüştü artık gördüğüm insan. Tüm bunları aklımdan geçirirken bir anda oradan geçmekte olan yaşlıca ve hayli de şirin bir amca yarı gülerek yarı da kızgınca ona baktıktan sonra bana dönerek,

"Bunun aslında deli meli olacağı yoktu." dedi. "Bu kendi kendini zorla deli etti."

            Yine Aydınlıkevler´den birisini anlatmak istiyorum. Her zaman saçları kısa kesilmiş, kır saçlı birisini görürdüm. Üstü başı hep eski püskü olurdu. Fakat yaz kış  üzerinde gri bir ceket olurdu. Bakışları da biraz aklının eksik olduğunu belli eder gibiydi. Her gördüğümde o anlatılmaz, hüzünlü bakışıyla tanış olsun olmasın herkese gözlerini indirip selam verip geçerdi. Sonradan bir arkadaşımdan öğrendim. Ankara Hukuk´ta okuyormuş önceleri. Birisine kara sevdayla bağlanmış. Ya sevgisine karşılık bulamamış ya da kızı mı vermemişler bilemiyorum. Sonradan yavaş yavaş aklını yitirmiş.

            Yıllar sonra Kırşehir´deydim. Köye gidiyorduk. Kırşehir´i çıktıktan sonra Özbağ adlı bir ilçe vardır. Tam oraya varmadan bir delikanlı, uzun boylu, esmer, iyi giyimli ve yakışıklı bir çocuk yol kenarında bekliyordu. On dokuz yirmi yaşlarında gösteriyordu. Ben de tam ona bakıyordum. Bir anda ellerini kaldırıp birleştiren çocuk gelen giden arabalara bir müzik aleti çalar gibi birşeyler yapmaya başladı. Yanımda oturan kuzenim soru dolu bakışlarımı görünce,

"O, buranın ünlü bir delisidir. Hep yoldan gelip geçenlere böyle zurna çalar." dedi.

            Gencecik bir çocuktu. Hem şaşırmış hem de üzülmüştüm.

            Genelde yurdumun her kasabasında renkli tavırlarıyla yaşayan bir deli vardır. Kimi zaman üzülürüz ama oranın renkli bir yüzü, oranın olmazsa olmaz insanlarındandır oranın delisi. Kimi filmlerde de böyle insanlar başarıyla canlandırılmıştır.

            Yeni bir kitap daha aldım bugünlerde. Kitabın yazarı, Michel Foucault. Adı, Deliliğin Tarihi...

  • BIST 100

    9524,59%-0,06
  • DOLAR

    32,54% 0,29
  • EURO

    34,72% 0,12
  • GRAM ALTIN

    2492,20% 0,33
  • Ç. ALTIN

    4168,04% 0,00
  • Cuma 23 ° / 11.1 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 15.6 ° / 7.5 ° Şiddetli yağmurlu
  • Pazar 21.3 ° / 6.1 ° Güneşli

Balıkesir

19.04.2024

  • İMSAK 04:47
  • GÜNEŞ 06:18
  • ÖĞLE 13:13
  • İKİNDİ 16:57
  • AKŞAM 19:57
  • YATSI 21:22