Belediye Başkanı-Bakan-Başbakan olsun, kamu erkini elinde bulunduran kişi veya kişiler, yönettikleri toplumun gelenek-göreneklerini, ahlak anlayışını, yasaları, anayasayı tanımaz hale gelirlerse, insanlara zulmediyorlarsa, toplumda devlete, adalete, polise, haber alma özgürlüğüne güven kalmadıysa, millet böyle kişiler için “Başlarına Karşı” diye beddua eder.
Milletten bu bedduayı alan zavallıların sonları felakettir. Kendilerini bekleyen ibretlik son çok yaklaşmış demektir. Yaşadığımız olayları gördükçe duydukça insan, bütün bunlar nasıl olur diye, hayretler içinde kalıyor.
Gökçek, senelerdir Ankara Belediye Başkanıdır. Daha önce Milletvekilliği ve kişisel pazarlık adına parayla satın aldığı veya kurduğu çeşitli partilerde Genel Başkanlık yapmıştır. Yani devleti bilir, işleyişi bilir, yasa ve anayasayı bilir.
Aynı Gökçek tüm bunları bildiği halde, bilerek ve korkmadan suç işliyorsa ya aklını kaybetmiştir, ya da güvendiği bir dal vardır.
Belediye Başkanı, eski deyişle “Şehri Emin” yani o şehrin en güvenilir, dürüst insanı demektir. Bu kişi, bayram tatilinde üstelik gece vakti, bir devlet üniversitesine saldırıda bulunuyor ve o üniversitenin öğrencilerine “Esed’in Askerleri” diye hakaret ediyorsa, bu kişinin akıl sağlığında bozukluk oluşmuştur. Artık onu, güvendiği dal da koruyamaz.
Türkiye’de “Hukuk Devleti” yeniden tesis edildiğinde, Bağımsız Türk Mahkemeleri huzurunda, Gökçek’ten, gizli ortaklarından ve kapatılan arazilerinden, kanunsuz emirlerine uyan belediye çalışanlarından mutlaka hesap sorulacaktır. Bu hesap sorma işinin ucu, gittiği yere kadar sürdürülecektir.
Bu konudaki kararlığı anlatmak için şunu söyleyebiliriz; Dünyanın neresine giderse gitsin, yanında kimleri götürürse götürsün bu soruşturma ve yargılama taa Gökçek Vederson’a kadar gidecektir…
İçişleri Bakanı Güler, çeşitli illerde Valilik yapmış, hak ve hukuku- devlet işleyişini iyi bilen biridir. Bakan Güler, hukuki durumu tamamlanmamış bir konuda müdahil olmayıp, aksine kanunsuzluğu destekliyorsa, devletin polisini usulsüz olarak Gökçek’in adamlarının emrine fedai gibi veriyorsa, o da yapılan eşkıyalığa ortak olmuş ve suç işlemiş olur. Bağımsız Türk Mahkemeleri huzurunda Türk Milleti adına, polis dayağından geçirilen gençler adına, kesilen ağaçlar adına bu Bakan’dan da mutlaka hesap sorulacaktır.
Başbakan Erdoğan’ın yasa tanımazlığı, kişi hak ve hürriyetlerini bilerek çiğnemesi, kendisini yasalardan üstün görmesi tam bir cahil cesaret örneğidir.
Teşbihte hata olmaz, derler. Anadolu’da “Delidir, ne yapsa yeridir” diye bir deyiş vardır. Bilmeyenler ve akıl sağlığı bozuk olanlar için kullanılır.
Erdoğan şimdi de, gerekirse camileri de yıkarız ve başka yerde yaparız, diyor.
Anlamadığı şudur; Hukuk karar vermedikçe değil camiyi, gecekonduyu bile yıkamazsınız. Başbakan olmak size yasalara uymama hakkı vermez.
Hem cami sizin seçim büronuz mu ki, istediğiniz zaman açıp kapatabilesiniz?
Erdoğan’ın “Yüce Divanlık” o kadar çok dosyası var ki, Yüce Mahkeme, 7/24 çalışsa ancak hakkından gelir. Erdoğan yakın zamanda vefat etse dahi, Türkiye’de Hukuk Devleti yeniden kurulduğunda, tüm icraatları- yakınlarının servetleri-yurt içi ve yurt dışı ilişkileri, cımbızla ayıklanıp Türk Milletinin önüne mutlaka konulacaktır. Asla, “Erdoğan’dır, ne yapsa yeridir” denmeyecektir.
Şimdi, bazı okurlarımızın “İyi de, bu hesap sorma işi nasıl olacak, nasıl gerçekleşecek” diye düşündüklerini biliyorum.
Hiçbir zaman Türk Milletinin sağduyusundan, dostunu-düşmanını çok iyi ayırt etmesinden, kendisine yalan söyleyenleri bilme yeteneğinden şüphe etmedim.
Kimse Türk Milletinden büyük değildir. 29 Ekim 2013 günü Türkiye’nin her şehrinde meydanları doldurup “Milli Andımızı” haykıracak milyonlarca vatanseverin gözlerine bakın.
Ne demek istediğimi anlayacaksınız…
Sağlık ve başarı dileklerimle 24 Ekim 2013
Rifat Serdaroğlu
