Gümüş AB de konuştu

Gümüş AB de konuştu

CHP BALIKESİR MİLLETVEKİLİ HALUK AHMET GÜMÜŞ AVRUPA PARLAMENTOSU'NDA KONUŞTU.

Çin Halk Cumhuriyeti son 25 yılda eşine az rastlanır bir ekonomik büyüme yaşamış, bazı dönemlerde ekonomisini 5-6 yılda iki misli büyütebilmeyi başarmıştır. Bugün itibariyle, nüfusu resmi rakamlara göre 1,3 milyar olan ve uzmanlara göre gerçekte 1,5 milyarı aşmış bu dev ülkenin yaşadığı olağanüstü ekonomik gelişme, elbette bütün dünyayı etkilemektedir ve genel gidişatta köklü değişikliklere neden olabilme potansiyeline sahiptir.

Çin’in bu büyümesi dünyanın diğer dev güçlerini derinden etkilemekte ve onları çeşitli karar ve önlemler almaya zorlamaktadır.

Çin, 4 yıldır dünya mal ihracatı hacminden en büyük payı alan ülke olarak kabul edilmekte, uluslararası fuarlarda artık ülkelerle değil, ülke gruplarıyla rekabet etmektedir.

Bu süratli gelişme durumu, Batı Dünyası’nın kendisi için ekonomik sürdürülebilirlik endişelerini artırırken gelişmekte olan ülkelerde haksız ve yıkıcı rekabet şartlarına maruz kalma algısına yol açmıştır.

Bir zamanlar ucuz emek gücü ile büyüdüğü düşünülen Çin ekonomisinin temel motorunun ölçek ekonomisinin avantajlarından kaynaklandığı tartışma götürmez bir gerçektir. Devasa rakamlarla üretim yapılmakta, dev bir iç pazara yapılan satışın dinamizmi ile ucuza üretilebilen mallar, dünya ekonomisinde rekabet gücüyle fazlasıyla söz sahibi olmaktadır.

Çin ekonomisi, Çinlilerin kendi hesaplarına göre ABD milli gelirini aşmak üzeredir. Bu bilgiyi önemsersek, Çin sahip olduğu büyüme hızıyla önümüzdeki 6 ila 10 yıl aralığında ekonomisini yine ikiye katlama imkanını yakalayabilecektir.

İşte, birçok gelecek tahmincisinin gücün Dünya coğrafyalarında dağılacağı beklentisinin en önemli dayanak noktalarından biri, Güney Doğu Asya’da yaşanan söz konusu ekonomik yükseliştir.

Gelecek bilimciler, Çin’de sadece ekonomik büyümenin değil, aynı zamanda nüfus büyümesinin de jeopolitik sorunlara yol açacağını öne sürmektedirler. Büyüyen Çin kendine yeni yatırım ve büyüme alanları bulma arayışındadır.

“ÇİN, UYGURLARIN YOĞUNLUKTA OLDUĞU TOPRAKLARDA ORTA ASYA İÇİN YENİ BİR EKONOMİK MERKEZ YARATMAKTADIR”

Bugün resmi adıyla Sinciang Özerk Bölgesi, diğer adıyla Doğu Türkistan’da yaşanan, Uygur yerliler aleyhine Çinli orijinlilerle nüfuslandırma, asimilasyon politikaları ve bu bölgenin büyük ekonomik yatırımlar vasıtasıyla nüfus çeken bir bölge haline getirilmesinin altında yatan gerçekler bunlardır.

Çin, Uygurların yoğunlukla oturduğu, doğal kaynakları zengin topraklarda Orta Asya için yeni bir ekonomik merkez yaratmayı hedeflemiştir. Bu politikasını da diğer bölge ülkeleri ile yaptığı özel anlaşmalarla desteklemektedir. Sınır boylarına yapmakta olduğu havaalanları, açtığı otuzu aşkın sınır kapısı ve aktive ettiği serbest bölgeler ile bu niyetini açıkça ortaya koymaktadır.

Orta Asya’yı bugüne kadar arka bahçesi olarak algılayan Rusya, bölgede üs kurma imkanlarını araştıran ABD ve enerji tedarikini çözmek için bölge ülkeleriyle çeşitli anlaşmalar yapmakta olan AB, bu yarışın gerisinde kalmaktadırlar.

Bölgede inşası halen sürmekte olan, Çin’i Orta Asya üzerinden Avrupa’ya kadar birleştirecek olan otoyollar ve demiryolları, 2015 ila 2020 yılları arasında tamamlandıktan sonra Çin, bölge ile iletişimini ve bölgeye ulaşımını hızla yükseltmeyi planlamaktadır. Bunun için de çok yüksek miktarda harcamalar yapmaya hazırdır. Bu konuda Rusya ve ABD’nin de farklı programlar içinde olduğu anlaşılmaktadır.

Rusya, Çin civarındaki ülkelerle askeri malzeme ve diğer konularda anlaşmalarını artırırken, ABD’nin Orta Doğu’daki askeri güçlerini Çin civarına konuşlandırmak istediği bilinmektedir.

Dünya’da ülkelerarası ekonomik entegrasyonun artmasının, ticaretin geliştirilmesinin, ekonomik dinamizmin güçlenmesinin, coğrafyalar arası ulaşım ve alışverişin yükselmesinin elbette sayısız yararları olacaktır.

Buna karşın konuya diğer açılardan baktığımızda, bölgede hegemonik güçler ve onların muhtemel yayılmacı davranışlarının dengesizleştirici, bölgesel ve küresel barışı tehdit edici yönleri mevcuttur. İşte bu yüzden stratejistler Orta Asya’yı “geleceğin küresel Balkanları” olarak tanımlamaktadır.

Çin’in Sinciang Özerk bölgesinden başlayan yeni politikasının; Orta Asya’da hegemonya kurarak Hazar ve Orta Doğu’nun enerji kaynaklarına ulaşmak veya bölgede bir güç olarak var olmak istediğini söylemek artık zor değildir.

“İNSAN HAKLARI, EKONOMİK BÜYÜMEYLE AYNI ORANDA GELİŞMELİDİR”

Çin’in yükselişinin küresel ekonomiye katkıları, daha da önemlisi çilekeş Çin halkının daha iyi yaşam koşullarına kavuşması mutluluk vericidir. Ancak, yükselen Çin’de insan hakları düzeyi ekonomik büyümeyle aynı oranda gelişememektedir.

Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Türkleri, on yıllardan beri süregelen sosyal ve kültürel baskıların, cinayetlerin, katliamların ağırlaşarak devam ettiğinden şikayetçidirler. Bir anlamda, Çin’in dışarıya açıldıkça içeride etnik gruplar üzerine baskılarını artırdığı gözlemlenmektedir.

Çin, büyük bir devlet olarak küresel gücünün ve ekonomik büyümesinin arttığı oranda insan haklarına, yerel kültüre, etnik tarihe ve dini inançlara hoşgörüsünü yükseltebilmeli, bu durumu büyümenin ve büyük olmanın şartı olarak Dünya’ya gösterebilmelidir.

Çin’in yeni coğrafyalarda etkinliği ve etkisi bölgesel ve küresel barışa hizmet edebildiği, sivil toplumun yaşam şartlarını ve değerlerini yükseltip koruyabildiği oranda meşru olacaktır.

Çin’in toprak bütünlüğü ve onu muhafaza etme güdüsü anlaşılabilir ve saygı duyulması gereken bir konudur. Bununla birlikte, sahip olduğu büyük coğrafya içerisinde var olan etnik yapıları asimile etmek, onların kültürel ve tarihsel birikimlerini –tıpkı Kaşgar kentini yıkma girişimi gibi- yok saymak, kimliklerini savunan halklara yalnızca “dini radikal gruplar” muamelesi yapmak, dünyanın geleceğinde belirleyici bir güç olmaya niyetlenen bir ülkenin uluslararası toplumda kabul edilebilirliğini ve imajını zedeleyecek, ülke üzerindeki şüpheleri artıracaktır.

Dünyamızın gelecek zamanlarında kalıcı barışın sağlanması için insan hakları sorunlarının ortadan kaldırılması ve onlarla başından itibaren mücadele edilmesinin ne kadar önemli olduğunu Uygur Sorununda net olarak görebiliyoruz.

Eğer Dünya, Uygur Sorununa zamanında eğilseydi, Doğu Türkistan’daki nükleer denemelerin Uygur toplumunun sağlığı üzerine olan olumsuz etkileri nedeniyle gereken tepkiyi alsaydı, hem Uygurlar bugün uluslararası toplumda daha ileri bir iletişim ortamına kavuşabilecek hem de Çin ekonomik büyümenin insan hakları düzeyindeki ilerlemeye paralel gitmesi gerektiğini zamanında öğrenecekti. Böylelikle Çin’in ekonomik büyümesi kendisi ve diğer toplumlar açısından daha kabul edilebilir sonuçlar doğuracaktı.

Son olarak, nüfus ve ölçek ekonomisiyle büyüyen Çin’in büyüme oranlarında bir dengelenme, bugünün ve geleceğin meselesi olarak karşımızda durmaya devam etmektedir.

Gerçekte, birçok sorunun barışçıl çözümü, ekonomik rakip ve alternatiflerinin var olmasıyla yakından ilgilidir. Bu konuda da Asya’da yeni ölçek ekonomisi yaratabilecek rakiplere olan ihtiyacın altını çiziyor, bu yararlı konferansı düzenleyenlere ve katılımcılarına teşekkür ediyorum.



  • Perşembe 22.6 ° / 10.7 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cuma 22.9 ° / 9.8 ° Güneşli
  • Cumartesi 24.7 ° / 11.1 ° Güneşli