Dr. Mağmumi, Bandırma ve Erdek´i de anlatmış!

Dr. Mağmumi, Bandırma ve Erdek´i de anlatmış!

Dr. Şerafeddin Mağmumi´nin ?Bir Osmanlı Doktorunun Seyahat Anıları-Yüz Yıl Önce Anadolu ve Suriye? kitabı

 

Son olarak Dr. Şerafeddin Mağmumi´nin, ?Bir Osmanlı Doktorunun Seyahat Anıları-Yüz Yıl Önce Anadolu ve Suriye? isimli kitabını okudum ve çok beğendim. Kitap, o dönemden bugüne bir yolculuğa çıkarıyor, okuyanları?

/resimler/2016-5/1/1454348296477.jpg

Doktor Şerafeddin Mağmumi´nin anıları, yüz yıl önce geride bıraktığımız dünyanın gerçek yüzünü görmek yönünden önemli bir belge. 1895-1896 yıllarında, o tarihte Osmanlı ülkelerini saran kolera ile savaşmak amacıyla Anadolu´ya ve Suriye´ye gönderilen Dr. Mağmumi, bu bölgelerde çalışırken, gözlemlerini de not etmiş ve 1908 Meşrutiyet, kurulduktan sonra iki kitap durumunda yayımlamış. Dr. Mağmumi´nin bu kitapları, II. Abdülhamit döneminin acılar, felâketler dolu serüveninin ciddi kanıtları. Bu kitaplarda, yüz yıl öncesindeki Anadolu halkının karabasandan farksız yaşamının gerçek yüzüyle karşılaşıyorsunuz. Üzülseniz de, düşlerinizi, geçmişe dönük ütopyalarınızı yitirseniz de, Türkiye´nin yüz yıl önceki durumuna karşı Cumhuriyet döneminin ne büyük değişiklikler getirdiğini görerek mutlu oluyorsunuz.

/resimler/2016-5/1/1454542359388.jpg

BANDIRMA´YLA İLGİLİ BİLGİLER

Dr. Mağmumi´nin kitabında, o eski dönemde, Bandırma´nın sosyal ve kültürel yaşamıyla ilgili ayrıntılar var. Bu ayrıntıların bir bölümünü sunuyorum:

/resimler/2016-5/1/1455420641586.jpg

?Haydarçavuş Camisi, kasabanın tek bezeğidir. Bu süslü bina, uzaktan tıpkı ´Ortaköy Camisi´ni andırır bir biçimde ve resimde olup, yıldırımsavarı ve taş alemli minaresi de çok sevimlidir. Kasabanın uzun bir iskelesi, önünde ufak bir belediye dairesi, üç-dört eczanesi, yalı boyunda iki kıraathanesi vardır. Gerek bu kıraathaneler, gerek öteki kahvehane ve gazinolarda her şey vardır. İçlerine girilince çoğunun ortasında bilardo masası, açıkta bir kahve ocağı, çivilere fincanlar, alt başa içki kadehleri dizilmiş. Rafta, nargileler altında konyak şişeleri sıralanmış. Ocağın yanına kahve ve şeker kutusu, üst tarafa meze tabakları konmuş. Kısaca tümü hem kahvehane, hem kıraathane, hem gazino, hem meyhanedir. Bandırma´da, otel taklidi birkaç han olup, biz de deniz kenarındaki Bandırma Oteli´nde kaldık. Her türlü otel gerecinden yoksun; odaları bir masa ve bir sandalye ile bir karyoladan oluşuyorsa da, yatakları pek temiz ve güzel takımlıydı. Yalnız, yemek konusunda sıkıntı çektik. Başvurulacak yer ancak çarşı boyundaki bir-iki aşçı dükkânıydı. Oralarda ise sofraya oturur oturmaz iştahımız kapanırdı. Nasıl kapanmasın ki! Gözümüzün önünde sofradan kalkan müşterilerin tenekeden yapılma çatallarını bir bezle silivererek önümüze koyuyorlar. Verilen peşkirler rengini yitirmiş, uzaktan ağır bir koku yayıyor. Bunlar bir tarafa, sergi gibi pencereden önüne dizilmiş olan tencere ve tepsiler, herkes tarafından ziyaret ediliyor ve birçokları gözleriyle yemeklerin türünü anlayamadığından mıdır nedir, parmaklarıyla tavuk kızartmalarını, söğüşleri tutup, evirip çevirmeye, sonra da elini yalayıp, ötekini muayeneye kadar varıyor ve bu haller, hep gözlerimizin önünde oluyordu. Bir-iki gün sonra baktım ki olmayacak, arkadaşlara önerdim. Kasaptan et alıp, fırına vererek tam bir iştah ile yedik ve doyduk. Bu da bir-iki kez tekrarlandı. Daha sonra otelimizin karşısında yeni bir lokantanın açılması hepimizi sevindirdi.?

/resimler/2016-5/1/1456062673282.jpg

BANDIRMA LİMANI´NIN TİCARİ ÖNEMİ

Kitapta, Bandırma Limanı´nın ticari önemi ise şöyle dile getiriliyor:

?Marmara´nın Anadolu sahilinde pek işlek bir liman olup, Karesi Sancağı´nın, Mihalıç ve Kirmastı kazalarının ihracat ve ithalat (dışalım, dışsatım) merkezidir. Mihalıç ve Balıkesir gibi iki engin ovanın ürünleri buradan çıkar. Sadece yılda 30 bine yakın kuzu ve bunun birkaç katı tavuk ve çok hindi, İstanbul´a ve öteki beldelere gönderilmektedir. Birçok ambar ve çok büyük değirmen, zahire ile tepeleme dolu olup, her hafta gelen İngiliz gemilerine yükletilerek, Avrupa´ya ihraç olunuyor. Balıkesir yöresinden indirilen ?Borasit? madeninin bir bölümü de buradan gönderilmektedir.

/resimler/2016-5/1/1456359236337.jpg

Haftada iki kez İdare-i Mahsusa vapurları geldiği gibi sıradan günlerde romorkörler de eksik olmaz. İstanbul ile her gün ilişki halindedir. Bu bakımdan posta vapurlarının, limanın önemi ile orantılı olmadığını itiraf ederim. İdare--i Mahsusa´nın buraya ayırdığı ?Ticaret-i Bahri? vapuru, her bakımdan Kargo gemisi halinde olup, baş ve kıç ambarından başka birinci ve ikinci mevki kamaraları da kuzu ambarına çevrilmiş olduğundan yolculara sığınacak yer kalmamıştır. Hele kış mevsiminde güvertede durulamayacağından, boş ise ambarlara inmekten başka çare yoktur. Her ne kadar sefer zamanı dokuz-on saat ise de, hareket vakti Mudanya postaları gibi sabahleyin olmayıp, güneş batınca İstanbul ve Bandırma limanlarından vapur kalkmakta ve geceyi yolda geçirmekte bulunduğundan kamara bulamayan müşterilerin uykusuzluktan çekecekleri azap ve acı da cabası. Deniz ticaretinin iki-üç tane davlumbaz kenarında yan kamaraları gösteriyorsa da, Haliç vapurlarından daha dar olup, durulmak olanağı yoktur. İkinci vapur, ?Tekfuar Dağı, Tekirdağ? olup, bunun toplam dört yataklı bir kamarası vardır. Sıradan günlerde gelen römorkörler daha beterdir.?

/resimler/2016-5/1/1457091268248.jpg

BANDIRMA´NIN TIPSAL TOPOĞRAFYASI

Dr. ŞerafeddinMağmumi, o dönem Bandırmasının tıpsal topoğrafyasını ise şöyle anlatıyor:

?Bandırma, kuzeye bakan bir durumda olduğu ve poyraza açık bulunduğu için havası denizden geliyor. Kasaba, körfezin yan köşesine kuruldu-ğundan poyrazın şiddetli vuruşlarından kurtarıl-mıştır. Kuzey rüzgarının etkisini hafifletmek ve deniz rutubetini azaltmak için karşısındaki Kapıdağ Yarımadası bir engel ve süzgeç hizmetini görüyordu. Yalnız arkası Mihalıç´ın sulak ovası ve Manyas Gölü olup, karadan gelen hava akımı buralara uğradıktan sonra Bandırma´ya vardığında ağırca olacak ve yazın sıtmayı getirebilecektir. Bandırma, su bakımından sıkıntıdadır. Olan suyu da acı ve kireçli bulunduğundan, içilmesi olanaklı değildir. Sağlık koşulları iyi olup, lağımları yetkin ve düzenli, beldenin temizliği açısından istenilen durumdadır.

Yerli sayrılık yalnız enflüanzadır. Yani her yıl çıkıp, şiddetli biçimde yayılıyormuş.?

Kitapta, Erdek ilçesinin eski dönemleriyle ilgili olarak da çarpıcı bilgiler veriliyor. Bu bölümlerde de şöyle deniliyor:

/resimler/2016-5/1/1458212519682.jpg

ERDEK KASABASININ TIPSAL TOPOĞRAFYASI

?Erdek, lodosa bakan bir tarafta olup, poyrazı, Kapıdağ Yarımadası´nın yüksek sıradağlarıyla kapanmıştır. Havası ılımlı ve yumuşak olup, yöresinin Bandırma gibi çıplak arazi olmayarak zeytinliklerden oluşması hem görüntüsünü güzelleştiriyor, hem de havasını değiştirip, yeniliyor.

Suları da güzeldir. Fakat üzülecek şey şudur ki, kasaba, her türlü belediye ve sağlık hizmetlerinden yoksun kalmıştır. Henüz ne özel, ne genel lâğımlar yapılmamıştır. Yapılması düşünülmüş bile değildir. Bütün evlerin kirli suları açıktan, sokağa dökülerek akıp gidiyor. Arsalar, çöplük durumunu almış, sahil boyundaki hanelerin lağımları açıktan denize kadar inmekte ve üzerinden atlar, arabalar, insanlar geçmektedir. Bu düzensizliğe sokakların darlığı da eklenir ve hemen her hanede rakı ve konyak üretildiğinden, oralardan sokağa atılıp yığınlar, tepeler oluşturan, ekşimiş, mayalanmış cibre bile göz önüne getirilirse, gidiş-geliş sırasında burun tıkamaktan başka çare yoktur. Evet, sokakların çoğu olağanüstü dardır. Hatta İstanbul´da eskiden saçakları birbirine değmiş karşılıklı evler bulunduğunu, bir evden öteki eve kahve vermek kabil olduğunu görmedik fakat romanlarda okumuştuk. İşte, Erdek´te de öyle sokak vardır ki, bu deyimi kanıtlar. Hatta hanelerin saçakları değil belki pencereleri birbirine değiyor denilse abartılmamış olur.

Kasabanın görüntü güzeldir. Bir vapur boyu uzaklıkta ufacık bir ada var. Üzerinde Doktor Makridi tarafından imtiyazı alınmış, ?Yanos?a benzeyen müshil (yumuşatıcı) bir maden suyu ve bir ılıca varmış. Açıklarda Paşa Limanı ve Marmara adaları, solda Karabiga kıyıları görülüyor ve göz hattı Tekfur Dağı sahilinde de hayâl meyâl erişiyor. Erdek´te yerel ticaret, zeytincilik ve bağcılıktır. Rakı ve konyak üretimi çok olup, hatta Alexi Kotro Efendi´nin üç binlik büyük fabrikasının ürünleri her yerde beğenilmekte ve aranmaktadır.

Bunlardan başka halkın geçimi tarım ve granit taşı yüzündendir. Kapıdağ Yarımadası, granitten pek zengin olup, hemen baştan aşağıya bu taştan oluşmuştur denilse doğru olur.

Erdek Limanı, her fırtınadan korumalı ise de lodosa açıktır. Bandırma kadar işlem olmamakla birlikte Tekfur Dağı hattına işleyen romörkörler, dönüşte buraya uğruyorlar. Limanda, Bandırma´dan daha çok yelken kayıkları gördük. Saat sekiz buçukta arabaya binerek, Erdek´ten çıktık. Aynı yoldan gidiyoruz. Kınakınalı şarap yapmak üzere satın aldığımız şarap hasırlıları ve fabrikadan sekiz yıllık diye aldığımız konyak şişeleri bizi bir kat daha rahatsız etmeye başladı. Çünkü kırılmamaları için korumakta güçlük çekiyoruz.

Bu kez ?KezikHarabeleri?nin ortasından girmeyip, eski surların kenarından ve yarımadanın dili ortasından aykırılayıp geçtik ve Bandırma yakasına vardık. Arada yirmi saatlik yol olduğu halde beyaz örtüsüne bürünmüş Keşiş Dağı görülüyordu.? Önder BALIKÇI

/resimler/2016-5/1/1458503614064.jpg



  • Perşembe 21.3 ° / 10.9 ° Güneşli
  • Cuma 20.9 ° / 10.4 ° Güneşli
  • Cumartesi 22.1 ° / 9.9 ° Güneşli